Merak Edilenler

Alerji testleri kaç yaşında yapılır?

Alerji testleri kaç yaşında yapılır?

Yanlış bilinenin aksine, besin alerjisi düşünülen çocuklarda 1 aydan itibaren, solunum alerjisi düşünülen çocuklarda ise yaklaşık 1 yaştan itibaren cilt testi yapılabilir. Ancak hangi testin, hangi yaşta ve hangi içerikte yapılacağının kararı mutlaka çocuk alerji ve immünoloji uzmanı tarafından verilmeli, test alerji kliniklerinde uzman gözetiminde yapılmalıdır.

Alerji uzmanı eşliğinde yapılmayan test sonuçlarının yanlış yorumlanması, besin alerjisinden şüphelenilen çocuklarda gereksiz ve uzun süreli diyetlerin yapılmasına, anne-çocuk sağlığını olumsuz etkilenmesine, solunum alerjileri olan çocuklarda ise kalıcı tedavinin geciktirilmesine ve ilaçlara bağlı geri dönüşümü zor olan sorunlara yol açabilmektedir.

Allerjik rinit

Allerjik rinit

Belirtileri genellikle gripal enfeksiyonla karıştırılan alerjik rinit, kendini burun, göz, kulak, damak kaşınması, burun tıkanıklığı, burun akıntısı, hapşırma belirtileri ile gösterir. Polen, ev tozu akarı, küf, hayvan allerjenleri gibi alerjenlerle karşılaşma sonucu oluşur. Şikayetler yıl boyu olabileceği gibi, belli mevsimlerde de artış gösterebilir. Alerjik rinitte ilave bir hastalık yoksa ateş yoktur.

Alerjik rinitin tedavi edilmediği durumlarda çocuğun büyümesi, okul başarısı ve davranışsal gelişimi olumsuz yönde etkilenmekte, astım gelişimi görülebilmektedir. Dünyada ve ülkemizde sıklığı giderek artan alerjik rinitin tedavisinde önlemler ve ilaçlar önemli olmakla beraber, kalıcı ve kesin çözüm allerji ve immünoloji bölümlerinde yapılan immünoterapi (allerji aşılaması) ile mümkündür.

Anafilaksi

Anafilaksi

Anafilaksi, yaşamı tehdit eden sistemik bir reaksiyondur. Çoğunlukla bağışıklık sistemimizin aracılık ettiği mekanizmalar ile mast hücreleri ve bazofillerden salgılanan başlıca histamin ve bazı maddelere bağlı olarak gelişir. Yaşamı tehdit eden reaksiyonlar olduğu için tedavisi süratle yapılmalıdır. Bu nedenle hastanın kendisi ya da çevresindeki kişiler (anne/baba, arkadaşlar) hastalığın tedavisi konusunda bilgi sahibi olmalıdır. En çok besinler, ilaçlar ve arı sokmasına bağlı olarak anafilaksi gelişir.

Anafilaksiye neden olan alerjenlerden uzak durmak yanında tedavinin en önemli basamağı olan “adrenalin” ilk önce yapılmalıdır. Bu nedenle hastaların ya da yakınlarının yanlarında mutlaka adrenalin oto-enjektör taşımaları gereklidir. Anafilaksi geçiren hastalar kolayca tanınması ve hızlı tedavi imkanı sağlaması açısından üzerinde tanımlayıcı işaretler (kolye, bileklik vb) taşıması çok önemlidir.

Anafilaksi Sebepleri Nelerdir?

Çevremizdeki birçok alerjenle karşılaşma anafilaksiye neden olabilir. Bu karşılaşma ağızdan alınan besinler, kas içi ya da damar içine verilen ilaçlar, arı ve böcek sokmaları, deri ve solunum yolu ile alınan alerjenler ile oluşmaktadır.

  • Besinler (inek sütü, yumurta, kuruyemişler, balık, kabuklu deniz ürünleri, vb)
  • İlaçlar
  • Böcek sokmaları (bal arısı, yaban arısı, vb)
  • Latex
  • Egzersiz
  • Radyokontrast maddeler,
  • Nedeni bilinmeyen

Bazen anafilaksi tablosu bazı faktörlerin bir araya gelmesi ile ortaya çıkar. Örneğin sorunsuz şekilde alerjik olduğu besini tüketen hastalar, ardından egzersiz yaptığı zaman anafilaksi gelişmektedir. Diğer bir deyişle egzersiz yapmadığı zaman alerjik olduğu besini bu hastalar rahatça tüketmektedir. Egzersizin tetiklediği besinlerle ilişkili anafilaksi olarak tanımlanmaktadır.

Anafilaksiye neden olan faktörler tanımlanamadığında sebebi bilinmeyen (idiyopatik) anafilaksi tanımı kullanılmaktadır. Anafilaksiye neden olan çevresel faktörler alerji ve immünoloji uzmanı olan doktorunuz tarafından mutlaka ortaya çıkarılmalıdır.

Anafilaksinin Belirti ve Bulguları Nelerdir? Anafilaksi çok hızlı gelişir. Sorumlu alerjene maruz kalındıktan sonra dakikalar içerisinde anafilaksi tablosu ortaya çıkabilir. Bazı durumlarda anafilaksi tablosunun klinik bulguları daha geç yani saatler içerisinde de ortaya çıkmaktadır. Klinik bulgular:

  • Cilt bulguları en sık görülmektedir. Kızarıklık, kaşıntı, deride kabarıklık ve sıcaklık hissetme
  • Solunum sisteminde Burun akıntısı, hapşırık, nefes darlığı, öksürük, göğüste tıkanıklık hissi ve hışıltı, ağır durumlarda morarma (siyanoz) görülebilir.
  • Dolaşım sisteminde Tansiyon düşmesi, çarpıntı, nabız sayısında azalma ya da artış, baş dönmesi, halsizlik ve ağır durumlarda şok gelişebilir.
  • Sindirim sisteminde, Ağız ve boğazda şişme, yutma zorluğu, kusma, ishal, mide krampları görülebilir.

Anafilaksi Tedavisi

Tedavinin en önemli basamağı ve ilk kullanılacak ilaç ADRENALİN’dir. Yaşam kurtarıcı olan adrenalin kas içine yapılmalıdır. Anafilaksi ani gelişen ve yaşamı tehdit eden reaksiyon olduğu için tedavisinde zamana karşı yarışılmalıdır. Adrenalin süratle kas içine yapılmalıdır. Sağlık ekibini bekleyecek ya da sağlık kurumuna gidecek kadar süreniz olmayabilir. Bu uygulama sizi yaşama bağlayan en önemli aşamadır. Bu nedenle hastaların herhangi birine ihtiyaç duymadan kendi kendine yapabileceği adrenalin içeren otomatik özel enjektörler (adrenalin oto enjektör) yapılmıştır. Her hasta ya da hasta yakını mutlaka bu adrenalin oto-enjektörü yanında bulundurmalıdır. Tek kullanımlık olan bu enjektörler hasta tarafından uyluk bölgesine (elbise üzerinden de olabilir) yapılmalıdır. Ardından en yakın sağlık kuruluşuna tedavisinin devam etmesi için de başvurmalıdır.

Anafilaksi geçiren hastalara tıbbi tedavi yapılmasının yanında daha da önemlisi hastanın tekrar aynı duruma düşmemesini sağlamak gerekiyor. Bu aşama hastalar için çok önemlidir.

Önlemler; Alerjenlerden kaçınma;

Anafilaksiye neden olan alerjenler alerji ve immünoloji uzmanı tarafından tanımlanmalıdır. Hastaların da bu alerjenlerden kaçınması gerekmektedir. İlaç alerjisi olan hastalar hekime gittiğinde mutlaka alerjisi olduğu ilacı hekimine söylemelidir. Arı sokmasına bağlı anafilaksi geçiren hastalar aşı tedavisi ve adrenalin oto-enjektör taşıması yanında arı sokmalarına karşı gerekli önlemleri almalıdırlar.

Etiket okuma

Bu konuda karşılaşılan en önemli sorun besin alerjisi olan hastalarda yaşanmaktadır. Alerjisi olduğu besinden korunma açısından hasta ve hasta yakınları çok iyi bilgilendirilmelidir. Diğer yandan marketlerde satılan gıdalar çok farklı katkı maddeleri içermektedir. Bu hastalar için önemli bir tehlike oluşturmaktadır. Yasal düzenlemeler ile bu durum kontrol edilmesine rağmen etiket içeriği hasta ve hasta yakınları tarafından çok dikkatli okunmalıdır.

Ev dışında alerjenlere maruz kalabilirsiniz!

Besin alerjilerinde diğer önemli sorunlardan biri ise dışarıda (restoran, kafe, vb) hazırlanmış gıdaların tüketilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Çocuğun okulunda da benzer sorunlar yaşanabilir. Dolayısıyla çok geniş kapsamlı bilgilendirme eğitim ile sorunlar en aza indirgenebilir.

Anafilaksi geçiren hastalara daha hızlı tanı konulabilmesi için üzerlerinde belirteç (kolye, bileklik) taşımaları gereklidir. Ayrıca yazılı eylem planı ile reaksiyon geçirenlerin neler yapabileceği konusunda rehberlik edebilecek dokümanlar hekim tarafından sağlanmalıdır.

İmmünoterapi (aşı tedavisi)

Arı sokmalarına bağlı anafilaksi geçiren hastalar mutlaka aşı programına alınmalıdır. Bu yöntem ile oldukça iyi sonuçlar alınmaktadır.

Anafilaksi benzeri durumlar

Yabancı bir madde ile karşılaşma sonucunda da anafilaksi tablosuna benzer reaksiyonlar (anafilaktoid reaksiyon) gelişebilir. Bu reaksiyonlar IgE aracılıklı değildir ve önceden hastanın duyarlılaşması gerekmemesidir. Anafilaksi benzeri reaksiyonlar öyküsü olmayan insanlarda da gelişebilir (radyo kontrast maddeler, vb).

Adrenalin Oto Enjektör Kullanımı

Adrenalin oto-enjektörü, anafilaksi geçiren ve geçirme riski olan hastaların (arı alerjisi, gıda alerjisi, vb) beklenmeyen anafilaktik reaksiyonlarının gelişmesi durumunda acil tedavisi için (hastaneye ulaşıncaya kadar) geliştirilmiş bir otomatik şırıngadır. Hasta tarafından kendi kendine uygulanabilecek şekilde yapılmıştır.

Adrenalin Oto-enjektörü, sadece doktor tarafından hastaya uygun dozlarda reçete edildikten sonra kullanılmalıdır.

Oto-enjektörün kullanımı ile ilgili hekiminizden mutlaka eğitim almalısınız. Yine de zamanla bazı konuları unutabileceğinizi düşünerek bilgilerinizi güncellemeyi ihmal etmemeniz gerekmektedir.

Arı Alerjisi

 Arı Alerjisi

İğneleri olan böcekler arasından en sık alerjik reaksiyon nedeni olanlar yaban arıları ve balarılardır. Balarıları sadece korktukları zaman veya yuvalarını tehlikede gördükleri zaman sokarlar. Yani genellikle saldırgan değildirler. Bir balarısı iğnesi kancalı olduğu için deriye girdiği zaman çekip çıkaramaz. Yabani arılar (normal ve büyük eşek arısı) doğaları gereği, özellikle sonbaharda saldırgan olurlar. Bu arıların iğneleri çengelli olmadığı için arı iğneyi soktuktan sonra çekip çıkarabilir ve defalarca sokabilir.

Arı Alerjisi Belirtileri

Balarısı veya yabani arının sokmasından sonra kaşıntılı küçük bir şişlik görülür, ancak hemen kaybolur. Bu zehrin ortaya çıkardığı lokal bir reaksiyondur ve alerjik değildir. Bu lokal reaksiyon alerjik olan kişilerde ciddi problemler yaratabilir. Ağrılı bir şişlik olarak yayılabilir ve bir kaç gün sürebilir. Bundan başka ürtiker, ödem, kusma, ishal hatta rinit, astma atağı, alerjik şok gibi yaygın reaksiyonlar da gelişebilir. Arı tarafından bir kez sokulduktan sonra ciddi ve yaygın reaksiyonun tekrarlama olasılığı vardır.

Arı Alerjisi için Alınacak Önlemler:

  • Çocuklarınızı ağaç gövdelerine yakın yerlerde oynamalarını engelleyiniz (arı yuvalarının bol olduğu yerler).
  • Otlar üzerinde çıplak ayakla yürümeyiniz, çünkü arılar küçük bitkiler üzerinde yiyecek arıyor olabilirler, bazı arılar da toprak üzerinde koloni kurmuş olabilirler.
  • Mümkünse dışarıda uzun kollu ve paçalı giysiler giyin.
  • Bahçe ile uğraşmanız gerekiyorsa şapka ve eldiven kullanın.
  • Pikniğe gitmeyin, dışarıda meyve suyu içmeyin veya tatlı bir şey yemeyin.
  • Yazın pazar alışverişi yapmayın, bahçede dolaşmayın.
  • Islak veya terli iken veya üzerinizde güneş yağı sürülmüş iken güneş banyosu yapmayın, bu arıları çekebilir.
  • Parlak renkli, çiçekli giysiler giymeyin, kahverengi giysileri tercih edin. Arılar kahverengini sevmezler.
  • Arı veya yabani arı ile karşılaştığınızda sakin kalmaya çalışın.
  • Yaban arısını kovanı civarında öldürmeyin. Bu arıdan salınan kokular diğerlerini üzerinize çeker.
  • Arabanıza binmeden önce arıların varlığı açısından arabanızı kontrol edin.
  • Yaban arısı saldırgan, bal arısı sakindir, ancak sıcak havalarda her ikisi de saldırgandır.
  • Sıcak havalarda dikkat edin.
  • Bal arısı sizi sokarsa büyüteç ve cımbız yardımı ile iğnesini çıkarın.
  • Çiçek toplamayın, çiçek takmayın.
  • Parfüm, deodorant, kolonya sürmeyin, güzel kokulu sabun ve şampuan kullanmayın.
  • Tatile gittiğinizde etrafta arı kovanı olup olmadığını kontrol edin.
  • Anti alerjik ilaçları daima yanınızda taşıyın.

Arı sokması halinde:

  1. Sokma yerinin üstünden bandaj uygulayın.
  2. Sokma yerine soğuk uygulaması yapın.
  3. Anti alerjik ilaçları uygulayın. Anafilaksiniz varsa adrenalin oto-enjektörünüzü uyguladıktan sonra diğer anti alerjik ilaçları uygulayın.
  4. En kısa zamanda doktora başvurun.

Astım nedir?

Astım  nedir?

Astım, solunum yollarını tıkayan ve nefes almayı zorlaştıran kronik bir hastalıktır. Astımda, hava yolu etrafındaki düz kaslar, alerjenler, duman, soğuk hava veya egzersiz gibi tetikleyicilere yanıt olarak kasılır ve mukus adı verilen yapışkan salgının üretimi artar; bu durum hava yolunun daralmasına neden olur. Çeşitli tetikleyicilere yanıt olarak gelişen astım atakları hırıltıya, nefes darlığına ve öksürüğe neden olabilir.

Astım hem çocukları hem de yetişkinleri etkileyebilir. Çocukluk çağının en sık görülen kronik hastalığıdır ve sıklığı giderek artmaktadır. Ülkemizde her 10 çocuğun birinde astım olduğu bilinmektedir. Sıklıkla alerjik egzama şeklinde ilk belirtiyi veren alerjik hastalıklar, yaş ilerledikçe astıma ilerleyebilir. İşte bu noktada alerjik yürüyüş devam ederken gıda alerjisi olsun ya da olmasın bebeklerde akciğerleri ilgilendiren ilk durum “bronşiolit” adı verilen; hırıltı, nefes darlığı, sık soluma, göğüs kafesinde inip kalkma ve öksürük belirtileri ile seyreden bir tablodur. Her çocuk yaşamında bir ya da iki kez bronşiolit geçirebilir. Ancak bu durum 2 kereden fazla tekrarlamışsa artık basit bir bronşiolitten söz etmek mümkün olmaz, artık durum çocukluk çağı astımı şüphesi ile ele alınmalıdır. Bunun yanısıra;

  • Hava kalitesi düşük olan şehirlerde yaşayanlar
  • Sigara içenler veya bulundukları ortamlarda sigara dumanına maruz kalanlar (pasif içiciler)
  • Alerjisi olan kişiler
  • Ailesinde astım hastası veya alerjik bireyler olan kişiler astım için risk altındadır.

Çocuklarda astım belirtileri nelerdir?

Astım genellikle alevlenmelerle seyreden bir hastalıktır. Belirtiler bronş gevşetici ilaçlarla, bazen de kendiliğinden düzelir. Alevlenme dönemleri yeni bir viral (virüs ile oluşan) üst solunum yolu enfeksiyonu (basit nezle) geçirme, egzersiz yapma, alerjenlerle ya da kimi kimyasallarla karşılaşma sonrasında tekrarlayabilir. Ataklarda aşağıdaki belirtiler görülür:

  • Nefes alırken hırıltı veya ıslık sesi
  • Öksürük (özellikle gece, sabaha karşı ve hareket ile ataklar halinde gelen veya uzun süren)
  • Göğüste ağrı veya sıkışma
  • Nefes darlığı
  • Yakınmaların bronş gevşetici özelliği olduğu bilinen salbutamol içeren ilaçlarla düzelmesi.

Çocuklarda tekrarlayan astım ataklarının %80 sorumlusu kışa özgü virüslerin neden olduğu üst solunum yolu enfeksiyonlarıdır. Bu nedenle astımlı çocuklar yaz dönemleri daha iyidir. Okul dönemleri kış aylarına denk geldiği için ve okul ortamları kış virüslerinin kolay yayıldığı dönemler olduğu için kış ayları astım açısından sorunlu aylardır. 

Astımda tetikleyiciler

Astımın nedeni bilinmemekle birlikte, araştırmalar sonucunda astımın genetik nedenler ile enfeksiyonlar, çevresel etkenler ve kişilerin tıbbi durumuna bağlı olarak geliştiği düşünülmektedir. Astım, hastadan hastaya büyük farklılıklar gösterebilir. Astımın tetikleyicileri arasında aşağıdaki gibi faktörler yer almaktadır;

  • Polenler
  • Evcil hayvanlar
  • Toz akarları
  • Egzersiz
  • Duman
  • Aşırı sıcak ve aşırı soğuk hava koşulları
  • Hava kirliliği
  • Kimyasal kokular veya dumanlar
  • Obezite
  • Stres ve duygudurum bozuklukları (depresyon gibi)
  • Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD)
  • Bazı viral hastalıklar
  • İlaçlar
  • İşlenmiş yiyecek ve içeceklerde sülfitler ve koruyucu maddeler

Astımda tanı yöntemleri

Öykü ve hastanın muayenesi ile büyük ölçüde tanı konulabilmesinin yanında ek laboratuvar incelemelerine de çoğu zaman gereksinim duyulmaktadır. Laboratuvar incelemeleri, tanı konulması yanında hastanın takip sürecinin de objektif parametrelerle yapılmasını sağlamaktadır.Tanının netleştirilebilmesi için istenebilecek kimi testler şunlardır:

  • Solunum fonksiyon testleri (Spirometri)
  • Bronş provokasyon testleri
    • Metakolin
    • Egzersiz
    • Diğer
  • Tetikleyicilerin belirlenmesi

    • Deri prik testleri
    • İntradermal testler
    • Spesifik IgE

Solunum fonksiyon testleri hem astım tanısı konulmasında, şiddetinin belirlenmesinde ve hastanın takibinde çok önemlidir. Ancak bazı durumlarda hastanın öyküsü astım ile uyumlu olsa da solunum fonksiyon testleri normal olabilir. Bu durumda hastalara provokasyon testlerinin yapılması gerekir. Provokasyon testlerinden hangisinin yapılacağına hekiminiz karar verecektir. Çoğunlukla farklı dozlarda ilaç (metakolin) inhalasyonuyla ya da egzersiz ile bu testler yapılabilir.

Akciğer grafisi ve tomografisi gibi görüntüleme yöntemleri ise astım dışı diğer sebepleri dışlamak için nadir durumlarda gerekir.

Astım tanısı konulduktan sonra hastalığı kontrol altına almak için varsa tetikleyicilerin belirlenmesi gerekmektedir. Hastanın semptomlarının özelliklerine göre seçilen alerjenlerle deri prik testleri yapılır. Pozitif çıkan alerjenler için hastalara korunma önlemlerinin alınması tavsiye edilir. Alerji deri testleri ile astım tanısı konulamaz. Birçok hastanın deri testi pozitifliği olsa bile hasta olmadığını biliyoruz. Bu nedenle testlerin yapılması ve yorumlanması alerji ve klinik immünoloji uzmanları tarafından yapılmalıdır. Aksi taktirde hem tanısal yanlışlıklar yaşayabilir hem de gereksiz önlemlere ve tedavilere maruz kalabilirsiniz.Astımın tedavisi ve izlemi

Her şeyden önce astım hastalığında kür dediğimiz tamamen düzelmenin olmadığı bilinmelidir. Astımda kontrolü sağlamak için bir kaç basamağın birlikte uygulanması gerekmektedir. Bir konuda aksaklık yaşandığında hastalığın kontrolü konusunda sorunlar yaşanmaya başlar.

Astım,

  • İlaçların düzenli kullanılması,
  • Tetikleyicilerden kaçınılması (çevre kontrolü) ve
  • İyi bir hekim hasta işbirliği ile kontrol altına alınabilir.

Her üç basamakta hastaya iyi eğitim verilmesi başarı için olmazsa olmazımızdır. Hasta eğitiminde ilaçların kullanım teknikleri, izleyeceği yol haritası, tetikleyicilerden nasıl korunacağı ve sorun yaşadığında yapabileceği ilk müdahaleler konusunda donanımlı olması sağlanmalıdır. Elbette astım kronik bir hastalık olduğu için gerektiğinde aileye ya da hastaya psikolojik destek verilmelidir.

Temel yaklaşımların yanında gerektiğinde hastalığı kontrol etmek için çoğu zaman ilaç kullanımına da ihtiyaç duyulmaktadır. Bu süreçte kullanılan ilaçlar kontrol edici ve rahatlatıcı ilaçlar olarak adlandırılır. İlaçlar daha çok solunum yolu (inhalasyon) ile alındığı için kullanımı konusunda eğitim verilmesi gerekir. Uygun teknik ve cihazlar kullanılmadığında ilaçlardan beklenen etki görülmez ya da ilaç yan etkileri görülür.

Kronik hava yolu hastalığı olarak astım hastalarında bronşlarda mikrobik olmayan inflamasyon olduğu için buna yönelik ilaçların kullanılması çok önemlidir. Günümüzde az sayıda ama çok etkili ilaçlar ile astım hastalığının kontrolü sağlanabilmektedir. Anti-inflamatuvar etkiye sahip en etkili ilaçlar kortizonlardır (kortikosteroid). Bu ilaçlar solunum yolu ile değişik formlarda hastaların kullanımına sunulmuştur. Kullanım teknikleri açısından her birinin ayrı özellikleri vardır. Hekimler yeterli zaman ayırarak bu konuda hastalara eğitim vermelidir. Bu ilaçlar solunum yolu ile çok düşük dozlarda alınmakta ve sadece akciğerlerimizde etkili olmaktadır. Hekim kontrolünde kullanıldığında önemli yan etkileri bulunmamaktadır. Astım kontrolünde lökotrienlerin etkisini reseptörleri düzeyinde bloke eden ilaçlar da (montelukast) kullanılabilir. Bunların etkisi kısmen kortizonlu ilaçlara göre daha azdır. Ağızdan günde bir kez alınarak kullanılır.

Astımın kontrolünde zorluklar yaşandığı zaman tedaviye ağız yoluyla verilen kortizonlu ilaçlar eklenebilir. Son yıllarda zor astım vakalarında biyolojik ajanlarda tedaviye girmiştir. Anti-IgE ile kontrol edilemeyen astımlı hastalarda iyi sonuçlar alınmaktadır. Anti-IgE’nin, kılavuzlarda önerilen tedavilere yanıt alınamadığında, bu tedavilere ek olarak kullanılması önerilmektedir.

Astım tedavisinde kurtarıcı ilaçlar

Kurtarıcı ilaçlar solunum yolu ile alınırlar. Daralmış bronşlarda hava yollarının etrafındaki düz kasları gevşeterek hastanın daha rahat nefes almasını sağlarlar. Salbutamol (ß2 agonist) en sık kullandığımız bronş genişleticilerden birisidir. Etkisi dakikalar içerisinde başlar. Astım ataklarında kısa aralıklarla birçok kez kullanılabilir. Ayrıca hastaların kendisi de semptomları olduğu zaman kullanabilirler. Bu ilaçlar hastalarda rahatlama yapar ancak hava yollarındaki iltihap üzerine etkisi yoktur. Unutmayın. Haftada iki seferden daha fazla rahatlatıcı ilaç kullanıyorsanız doktorunuzla temasa geçmelisiniz!

Uzun etkili olan ß2 agonist ilaçlar (formeterol, salmeterol, vb) astım kontrolü için kullanılmaktadır. Uzun etkili olanlar kortizon gibi kontrol edici ilaçlar ile kombine şekilde hastaların kullanımına sunulmuştur. Ancak bu ilaçlar mutlaka alerji ve immünoloji uzmanlarının önerisi alınarak kullanılmalıdır.

Astımlı hastalarda rahatlatıcı ilaçlardan bir diğeri ise antikolinerjiklerdir. Bu ilaçlar yine solunum yolu ile alınırlar. Ancak kısa etkili ß2 agonistlere (salbutamol) göre etkisi daha azdır ve geç başlar. Antikolinerjikler (ipratropium) havayollarındaki düz kasları kontrol eden sinirleri bloke ederek genişlemeye neden olurlar. Klinik uygulamada ilk tercih edilen ilaç değildir. Ancak ß2 agonistlere yeterli yanıt alınmadığı zaman ilave olarak kullanımı tercih edilmektedir.

Atopik dermatit (egzama)

Atopik dermatit (egzama)

Atopik dermatit (egzama), genetik ve çevresel faktörlere bağlı gelişen, sık görülen, kronik bir cilt hastalığıdır. Çoğunlukla erken çocukluk döneminde başlar. Atopik yürüyüş olarak adlandırdığımız sürecin ilk basamağında yer alır. Yani, hayatın ilerleyen evrelerinde gelişecek olan diğer allerjik hastalıkların (astım, alerjik rinit, vb) ilk belirtisi olabilir.

Atopik dermatitli çocukların yarısına yakınında sebep besin alerjileridir. Tedavi edilmediği durumda, hem çocuk hem de aile için büyük bir mutsuzluk sebebi haline gelir ve ailenin sosyal yaşantısını olumsuz yönde etkiler. Aynı zamanda deri bütünlüğü düzeltilmediği için hasarlı deriden yeni alerjen geçişleri olmakta ve yeni alerjiler mevcut olaya eklenebilmektedir. Süreç uzadığı veya dermatit şiddeti fazla olduğu durumlarda ise mantarlar dahil deride cilt mikropları yerleşmekte ve tedavi sürecini zorlaştırmaktadır.

Çocukların, erişkinlerin birebir küçüğü olmadığı her zaman akılda tutulmalıdır. Tanı ve tedavi sürecinde mutlaka bir çocuk alerji ve immünoloji uzmanından yardım alınmalıdır. Aksi taktirde çocuğunuzun atopik dermatit sebepleri başta besin alerjileri olmak üzere atlanabilmekte ya da gereksiz yere besin kısıtlama diyetleri verilerek çocuğunuzun gelişimi geri kalabilmektedir.

ATOPİK DERMATİTİN TEDAVİSİ VE ÖNLEMİ İÇİN ÖNERİLER

  • Çocuğunuzu ani ısı değişimlerinden koruyun ve ısıyı hapseden sıkı ve sentetik giysiler giydirmekten kaçının. Aşırı soğuk ve sıcak, şikayetleri çoğaltabilir.
  • Alevlenme dönemlerinde günde 1-2 kez 15-20 dakika (parmak uçları buruşuncaya kadar) ılık su ile banyo yaptırın. Banyo yaptırırken cildin tahriş olmaması için kese ve liften kaçının ve fazla miktarda sabun kullanmayın. Banyonun ardından ilk 5 dakika içinde çocuğun vücuduna nemlendirici sürmeyi ihmal etmeyin.
  • Ciltte herhangi bir kaşıntı/egzama olmasa bile günlük nemlendirici kullanmaya devam edin. Nemlendiriciye ara vermeniz cilt kuruluğunun artmasına, bu da kaşıntının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Egzama tedavisi uzun süreli bir tedavidir. Bir gecede tedavi olamayacağı gibi tedavi süresi kişiden kişiye değişir.
  • Besinlerde bulunan koruyucu ve renklendirici gibi katkı maddeleri egzamayı artırabileceğinden çocuğunuzun hazır market gıdalarından uzak durmasını sağlayın.
  • Çarşaf, yorgan ve yastık kılıfları gibi uyku malzemelerini haftada en az bir kez 60 derecede yıkayın. Çamaşırların iyi durulanmasını sağlayın.
  • Akarlar ile mücadele etmek için yatağını sık sık en az 10 dakika güneş görecek şekilde havalandırın. Nevresimsiz battaniye ile örtmeyin.
  • Çocuğunuzun yatak takımları ve kıyafetlerinin yün olmamasına dikkat edin. Yünle temas çocuğunuzun kaşıntısını artırır ve ev tozu akarlarının çoğalmasına neden olur.
  • Evde kedi, köpek ve kuş gibi hayvanları bulundurmayın.
  • Çocuğunuzun üzerindeki stres sebeplerini araştırıp bu durumlarla baş etme yollarını ona öğretin. Dinlenme, sakin olma, gevşeme çocuğunuza çok yardımcı olur.
  • Akşamları artan kaşınmalar nedeniyle antihistaminikler (alerji şurubu) kullanılabilir.
  • Alevlenmeler sırasında doktor tarafından önerilen kortizonlu kremler şikayetleri düzelinceye kadar kullanılmalıdır. Hidroterapi (cildi ıslatıp sarma) faydalı olabilir.
  • Çocuğunuzun şikayetlerini artıran besin maddelerini tespit etmeye çalışın.
  • Sabun vb. temizleyici maddelerle sık el yıkama şikayetlerin artmasına neden olabilir.
  • Tırnakları kısa tutun. Uyurken pamuklu eldiven veya çorap giydirin.
  • Çocuğunuzu çok terletmeyecek sporları seçin. Ter kaşıntıya yol açabilir.
  • Çok miktarda klorlanmış yüzme havuzları çocuğunuzun derisini tahriş edebilir. Havuza girdikten sonra duş almasını sağlayın.

Bağışıklık sistemi (immün sistem)

Bağışıklık sistemi (immün sistem)

Bağışıklık sistemi (immün sistem),  hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, mikropları ve tümör hücrelerini tanıyıp onları yok eden, vücudu yabancı ve zararlı maddelerden koruyan bir sistemdir. Bağışıklık sistemimizi oluşturan elemanlardan herhangi birinin yokluğu ya da fonksiyon bozukluğu immün yetmezlik hastalıkları olarak adlandırılır. Bu hastalıklar kalıtsal ya da genetik nedenlere bağlı geliştiğinde primer immün yetmezlik olarak adlandırılır. Şimdiye kadar 430’un üzerinde primer immün yetmezlik tipi tanımlanmıştır.

Bu hastaların en belirgin özelliği tekrarlayan, ağır ve komplikasyonlarla seyreden enfeksiyonlar geçirmeleridir. Bu enfeksiyonlar akciğerlerde, kulakta, sinüslerde, karaciğerde, sindirim sisteminde, ciltte, lenf bezlerinde, beyin ve kemiklerde ortaya çıkabilir. Bazı immün yetmezlikler ile beraber kardiyovasküler sistemde doğuştan anormallikler, endokrin sistem bozuklukları, otoimmün hastalıklar ve kanserler de görülebilir.

Primer İmmün Yetmezliklerde Belirtiler

Ağır immün yetmezlik durumlarında belirtiler hayatın ilk aylarında başlayabileceği gibi (özellikle çocuk 6 aylık olduktan sonra anneden geçen antikorların koruyucu etkilerinin azalmaya başlaması nedeniyle) bazı durumlarda erişkinlik döneminde de başlayabilir. Primer immün yetmezlikleri düşündüren belirtiler aşağıdaki gibi özetlenebilir:

ENFEKSİYONLAR

Tekrarlayan, tedavisi zor, hayatı tehdit eden ve beklenmeyen veya fırsatçı mikroplarla oluşan enfeksiyonlar

ENFEKSİYON DIŞI KLİNİK İPUÇLARI:

  • Aile hikayesi
  • Akrabalık
  • Açıklanamayan erken bebek ölümleri
  • Muhtemel immün yetmezliğin aile hikayesi (Etkilenmiş erkekler veya benzer bulguları olan aile bireyleri)
  • İmmünolojik dokunun yokluğu/küçüklüğü (Timus, lenfoid doku, tonsil)
  • Anormal saç, alopesi
  • Parsiyel albinizm
  • Fotosensitivite
  • Şiddetli egzema, dermatit
  • Dismorfik görüntü, mikrosefali
  • Konjenital kalp anomalileri
  • Hipokalsemik (kalsiyum düşüklüğüne bağlı) havaleler
  • Otoimmünite, vaskülitler
  • Graft versus host disease (GVHD) (ışınlanmamış verilen kan transfüzyonu sonrasında veya anneden çocuğa geçişe bağlı)
  • Çocuklarda büyüme geriliği, erişkinde kilo kaybı
  • Süt dişlerinin geç düşmesi, diş anomalileri
  • Anjioödem (Ürtikersiz)
  • Artralji, artrit
  • Şiddetli gingivostomatit, tekrarlayan aftlar
  • Ataksi, telenjiektazi
  • Açıklanamayan bronşektazi, pnömatosel veya interstisyel akciğer hastalığı
  • Çomak parmak
  • Göbeğin geç düşmesi
  • Gelişimsel gecikme, orantısız büyüme (kısa ekstremiteli cücelik)
  • Yara iyileşmesinde gecikme
  • İskelet anomalileri
  • Aile üyelerinde OTOİMMÜN hastalıklar
  • Hematolojik anomaliler; aplastik anemi, hemolitik anemi, nötropeni, trombositopeni
  • Lenf bezlerinde (lenfadenopat)i ve dalakta (splenomegali) büyüme
  • Timoma, Kanserler (özellikle lenfoma)

Bazı immün yetmezlikler sonradan edinsel (sekonder) nedenler ile de gelişebilir.
Edinsel immün yetmezlikler aslında primer immün yetmezliklere göre daha sıktır ve altta yatan bir hastalık, ilaç tedavisi ve cerrahi uygulama öyküsü varsa mutlaka düşünülmelidir. Aşağıda bu tip bağışıklık yetmezliklerine sebep olabilecek hastalıklar gösterilmiştir:

  • Diabetes mellitus (şeker hastalığı),
  • HIV enfeksiyonu (AIDS’e sebep olan virüsle enfeksiyon),
  • Siroz (karaciğer yetersizlikleri),
  • Nefrotik sendrom (böbrekten protein kaybı ile giden hastalık),
  • Hemoglobinopati (kan yapım bozuklukları),
  • Ağır yanıklar,
  • İnflamatuvar barsak hastalığı (iltihabi barsak hastalığı),
  • Nörolojik hastalıklar,
  • Otoimmün hastalıklar (vücudun kendi kendine saldırdığı hastalıklar),
  • Splenektomi (dalağın cerrahi olarak alındığı durumlar),
  • Malignite (kanserler),
  • Radyoterapi (ışın tedavisi),
  • Glukokortikoid (kortizon) ve diğer immün modülatörlerin (rituximab, etanerceb, vb) kullanımı;

Bazı immün yetmezlik dışı nedenlere bağlı da tekrarlayan enfeksiyonlar olabilir. Bu durumlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

  • Atopik hastalıklar (alerjik rinit, astım, atopilk dermatit),
  • Adenoid vejetasyon (geniz eti),
  • Kalabalık ev ortamı,
  • Kreşe ya da okula yeni başlama,
  • Kreş ya da okula giden kardeş varlığı,
  • Sigara dumanı ya da diğer irritanlara maruz kalma,
  • Anne sütü ile beslenememe,
  • Aspirasyon sendromları (gastroözofajial reflü, trakeoözefagial fistül)
  • KF, Alfa–1 antitripsin eksikliği
  • Anatomik defektler, özellikle osteomeatal kompleks obstrüksiyonu

Primer İmmün Yetmezliklerde Tanı

Mevcut bulgular ve öykü birarada hekimler tarafından değerlendirildikten sonra şüphelenilen tanıya göre yapılan ilk tetkiklerle beraber hasta alerji ve immünoloji uzmanına yönlendirilmelidir. Primer immün yetmezlik olasılığının akla gelmesi, tanıda ilk ve en önemli basamaktır. Olası hastalığa göre ileri tetkikler planlanır. Son yıllarda bazı ülkelerde topuk kanından bakılan bir damla kan ile tarama testleri yapılmakta, ülkemizde de bu taramayı yapabilmek amacıyla pilot çalışmalar yapılmaktadır.

Primer İmmün Yetmezliklerde Tedavi

Primer immün yetmezliklerde hastalığa neden olan mekanizmaları daha iyi anladıkça tedavi metotları da geliştirilmektedir. Öncelikle kalıtsal geçiş gösteren durumlarda bunu önleyici tedbirler alınmalıdır. Tarama testleri geliştirilerek hastaların daha semptomları ortaya çıkmadan tanınması tedavi başarısı için çok önemlidir.

Son yıllarda nakil işlemlerinin (kemik iliği, kök hücre, timüs) gerçekleşmesi ile önemli mesafe alınmıştır. Ülkemizde de bu nakiller başarıyla yapılmaktadır. Diğer yandan immünoglobulin G replasman tedavisi ile koruyucu antikorlar verilerek enfeksiyonlara karşı önemli bir başarı yakalanmıştır. Yine son yıllarda yapılan özgün gen tedavisi bazı primer immün yetmezlik tiplerinde başarılı sonuçlar vermektedir.

İmmünoglobülin G (IgG) Destek Tedavisi

İmmünoglobülin G (IgG) kandaki antikorlarımızdan birisidir. Bu antikorlar (IgG) kandan saflaştırılarak elde edilir. İnsanlardan elde edildiği için potansiyel olarak kan yoluyla geçebilecek hastalıklara karşı oldukça yüksek teknoloji kullanılarak olası enfeksiyon yapan ajanlardan temizlenir. Bu antikorların hastalara damardan (IVIG) ya da cilt altından (SCIG) verilmesi ile enfeksiyonlara karşı vücudumuzun verdiği yanıt güçlendirilir. Yan etkileri nadirdir. Baş ağrısı ve alerjik reaksiyon görülebilir. Primer immün yetmezliği olan hastalar bu tedaviden oldukça fayda görürler.

İnsan bağışıklığını güçlü tutacak en önemli faktörlerin düzenli ve erken gece uykusu, doğal ve dengeli beslenme ve en önemlisi huzurlu bir yaşam olduğu unutulmamalıdır.

Bebeklerde besin alerjisi

Bebeklerde besin alerjisi

Günümüzde, bebeklerdeki besin alerjileri geçmiş yıllara göre daha fazla gündemdedir. Bunun bir nedeni artmakta olan sıklık iken, diğer bir nedeni de artmış farkındalıktır. Bebeklerde nomalde görülebilen veya başka sebeplere bağlı olan bulgular, aileler tarafından besin alerjisi sanılmaktadır. Bu duruma bağlı olarak da gereksiz diyet yapılmakta, bebeğin büyümesi ve annenin sağlığı olumsuz etkilenmektedir. Bu yüzden besin alerjisi kararı çocuk allerji uzmanı tarafından verilmelidir.

Besin alerjisine hemen her besin neden olabilirse de, en sık neden olan besinler süt, yumurta, buğday ve kuruyemişlerdir. Alerji belirtileri, sadece anne sütü alan bebeklerde annenin aldığı gıdalara ya da ek gıda döneminde bebeğe sunulan gıdalara bağlı olabilir. Besin alerjisi belirtileri alerjik besinin alımından sonraki 2 saat içinde olabildiği gibi, 2-3 gün, hatta bir hafta sonra bile görülebilmektedir. Genellikle ilk 2 saatte ortaya çıkan belirtiler daha ciddidir. 

Bebeklerde besin alerjisinin vücutta birçok belirtisi olabilir. Bu bulgular mukusla karışık kanlı gayta, dolu ya da fışkırır tarzda kusma, karın ağrısı, kabızlık, ishal, tedaviye dirençli pişik, emme reddi, bunlara bağlı olarak kilo almada duraklama gibi mide barsak sistemi ile ilişkili olabileceği gibi, egzema, kurdeşen, ağız çevresinde kızarıklık, nezle bulguları, gözkapağı ve dudaklarda şişme, solunum sıkıntısı ve hatta şok şeklinde de olabilir.

Hekimler gerekli gördüklerinde cilt, kan ve gıdanın kontrollü şekilde çocuk allerji uzmanı gözetiminde verilmesi şeklinde yapılan uyarı testleri ile besin alerjisi olup olmadığını araştırabilirler. Ancak kimi besin alerjilerinde testler hekime yardımcı olmaz. Bu durumda bebeğin verdiği tepkilerin yakından izlenmesi gerekir. Şüpheli gıdanın diyetten çıkartılmasından sonra şikayetlerde düzelme olması ve o gıda diyete tekrar eklendiğinde tekrar görülmesi tanı koydurur.

Ev tozu akarı alerjisi

Ev tozu akarı alerjisi

Gözle görülmeyen, ancak mikroskop altında görülebilen, 0,1-0,5 mm çapında küçük canlılardır. Yaşamaları için gerekli ideal koşullar 20-37 derece sıcaklık, % 60-70 arası rölatif nemdir. İnsanlarda dökülen epitel hücreleri, saç, kıl, kepekten ve diğer organik maddelerden beslenirler. Ne kadar temiz olursa olsun her evde bulunan ev tozu akarlarının en yoğun olarak üredikleri yerler insanların yatakları (ideal nem, sıcaklık ve besin nedeniyle), yastık, yorgan, halı dipleri ve kumaş mobilyalardır. Deriden dökülen ölü hücrelerle beslenirler. Akarların buralara bıraktıkları dışkıları zamanla kuruyarak ince toz haline geçer ve bu ince toz solunum yoluyla alınınca alerjik bünyeli şahıslarda şikayetlere neden olur. Öksürük, gözlerde kaşınma, astım ve alerjik nezleye yol açabilirler.

Ev Tozu Akarlarına Karşı Hangi Tedbirler Alınmalıdır?

  1. Yatak Odasının Arındırılması

    Ev tozu akarları 60 derecenin üzerinde 1 saat içinde ölmektedir. Bu nedenle yatak, yorgan, yastık tamamıyla 60 derecenin üzerinde yıkanmalı ve bu işlem 6 haftada bir (akarların üreme ritmi) tekrarlanmalıdır. Yatak odasında halı kesinlikle bulundurulmamalıdır. Perdeler 60 derece sıcak suda yıkanabilen kumaştan olmalıdır. Nevresimsiz yünlü battaniye, pelüş tarzı toz tutacak eşyalar kullanılmamalıdır. Çocuğun vazgeçemediği pelüş oyuncak varsa oyuncak bir poşet içerisinde derin dondurucuda 24 saat bekletilmeli, sonrasında 60 derecede yıkanmalı ve bu işlem ayda bir tekrarlanmalıdır. Yatak odasında kitaplık, yüklük, evcil hayvan, doldurulmuş hayvan olmamalıdır. Yalnızca o anda kullanmakta olduğu elbiseler dolapta durmalı, dolap kapakları devamlı kapalı tutulmalıdır. Alerjen geçirgen olmayan yatak kılıfları yatak, yorgan ve yastıklara uygulanabilir. Pahalı olmakla birlikte 10 yıl kullanılabilir ve gidilen farklı yerlere de taşınabilir. Yastıklarda özellikle yün ve kuş tüyü olanlarda akarlar gelişebilir, hastalar kuştüyü yastık kullanmamalıdır. En basit çözüm sentetik elyaf doldurulmuş yastık kullanmaktır. Bu yastıklar düzenli olarak 2 haftada bir sıcak suda yıkanabilir ama 1-2 yılda değiştirilmelidir.

  2. Yatak Odası Dışında Kalan Yerler

    Kanepeler en fazla akarın bulunduğu eşyadır. Kanepenin içindeki sünger destekler nemi tutar ve akarlar için iyi bir yuvadır. Kanepelerin yerine sentetik veya deri kaplamalı ahşap mobilyalar kullanılmalıdır. Oturma, çalışma ve misafir odalarında kadife, tüylü kumaştan mobilyalardan kaçınmalı, perdeler yıkanabilir kumaştan olmalıdır. Perdeler kalın kumaş ve duvardan duvara değil, kolay yıkanabilir malzemeden ve pencere boyutunda hazırlanmalı ve ayda bir yıkanmalıdır. Gölgelikler ya da stor perdeler tercih edilebilir. Halı miktarı mümkün olan en alt düzeyde tutulmalıdır. Kumaşla kaplı yüzey mümkün olabildiğince azaltılmalıdır. Halılar, tekstil, mobilyalar akarisidlerle (akar öldürücü maddeler) en az 3 ayda bir akarlardan arındırılmalıdır. Akar öldürücü ilaçlar tekstil ürünlerindeki ev tozu akarlarını öldüren ilaçlardır (Akarisit ve/veya tannik asit). Bunlarla yüksek ısıda yıkanamayan tüm eşyalar yıkanabilir. Kuru toz şekli halılara uygulanırken, köpük sprey şekli koltukların kumaş kısımları, yatak ve yastıklar, battaniyelere kullanılır. İlacın uygulanması takiben 12-18 saat beklenip elektrik süpürgesi ile ölü akarların temizlenmesi gerekmektedir. Çamaşır makinesinde düşük ısı ile yıkamak gereken ürünlerdeki akarları öldürmek için sıvı formda da akarisit bulunmaktadır.

  3. Evde Nem Oranını Düşük Tutmak

    Yazın nem oranını düşürmek amacıyla vantilatörler ve klima cihazları kullanılmalıdır. Kışın ise evde çamaşır kurutmak, soba üzerinde çay kaynatmak, kalorifer üzerinde buhar yapıcı kaplar asmak gibi nem oranını artırıcı hareketlerden kaçınılmalıdır. Ev ve eşyalar nem oranını düşürmek için sık sık havalandırılmalıdır. Nem mümkünse %50´nin altında tutulmalıdır.

  4. Temizlik ve Güneşlendirme

    Evde her tarafın ve tüm eşyaların tozu haftada bir kez HEPA (High Efficiency Particulate Absorbing) filtresi olan bir elektrik süpürgesi ile 1 metrekare için 1 dakika süre harcamak suretiyle alınmalıdır. Hasta temizlik sırasında ortamda bulunmamalıdır veya o esnada maske takmalıdır. Mümkün olan tüm eşyalar sık sık güneşlendirilmelidir.

Evcil Hayvan Alerjisi ve Korunma

Evcil  Hayvan Alerjisi ve Korunma

Evcil hayvanlar başta olmak üzere hayvanların birçoğuna karşı alerjik reaksiyonlar gelişebilir. Bunlar içinde en sık alerjiye neden olan hayvanlar kedi ve köpeklerdir. Hayvanların sadece tüyünde değil, salyasında, tükürüğünde, deri döküntülerinde ve hatta idrarında bulunan proteinlere karşı alerjik reaksiyon görülebilir. Bunlar diğer tozlara karışan ve alerjen dediğimiz havadaki küçük parçacıklardır. Alerjik belirtilerin ortaya çıkması için mutlaka hayvana dokunmak gerekmez. Bu alerjenler hava yoluyla da solunduğunda belirtilere yol açabilir.

Evcil hayvan alerjisi olanlarda karşılaşma sonrasında görülecek belirtiler nelerdir?

  • Aksırık, gözlerde kaşıntı, kızarma ve sulanma, burun akıntısı, kaşıntısı ve tıkanıklık gibi göz ve burunla ilgili belirtiler,
  • Öksürük, nefes darlığı, göğüsten duyulan hışıltı gibi alt solunum yoluna ait belirtiler,
  • Deride kaşıntı, kızarıklık, kabarıklık gibi alerjik deri bulguları ortaya çıkabilir.
Alerjik belirtiler ilk birkaç dakikada ortaya çıkabileceği gibi bazı kişilerde 8-12 saat sonra en şiddetli hale gelebilir. Evcil hayvanlar ortamdan uzaklaşsa bile tüyleri havada asılı, mobilya ve kıyafetlere yapışmış kalacağından belirtiler uzun süre  devam edebilir.

Evcil Hayvan Alerjenlerinden Nasıl Korunabilirim?

  • İlk adım evcil hayvanlara karşı olan alerjinin olup olmadığı alerji ve immünoloji uzmanı tarafından uygun testler yapılarak saptanmalıdır.
  • Şikayetleri kontrol altına almanın en etkin yolu evcil hayvanı tamamen ortamdan uzaklaştırmaktır. Bu durumda bile evcil hayvana ait alerjenden tamamen kurtulmak altı ay veya daha uzun zaman alabilir.
  • Her türlü evcil hayvanı alerjik kişilerin yatak odasından kesinlikle uzak tutmalısınız.
  • Eğer evcil bir hayvan edinmek istiyorsanız daha çok balık, kaplumbağa gibi tüyü olmayan hayvanlar seçmelisiniz.
  • Havalandırma sisteminin filtreleri sıklıkla temizlenmelidir.
  • Kış aylarında evcil hayvanlar daha çok ev içinde bulunduğundan alerjen düzeyi daha çok artar. Bu nedenle havalandırma sistemleri gözden geçirilmelidir.
  • Hayvanlar daha sık (haftada 2 kez) ve alerjisi olmayan kişiler tarafından yıkanmalıdır.
  • Evcil hayvanı olanlar daha az ziyaret edilmelidir.
  • Yatak odalarında HEPA filtreli havalandırma cihazları kullanılmalı, bunların etkilerinin de sınırlı olduğu unutulmamalıdır.
  • En önemli alerjen kaynağı halı, kanepe ve yataklardır. Mümkün olduğu kadar halılar azaltılmalı, kanepeler sık sık temizlenmeli, yatak ve yastıklarda hayvan tüyleri yerine sentetik ürünler kullanmalıdır.

Göz Alerjisi

Göz Alerjisi

Duyarlı olduğumuz alerjenlerle karşılaştığımızda ortaya çıkan tabloya alerjik konjunktivit ya da göz alerjileri denir. Alerjenler gözümüzde bağışıklık sistemini uyararak tıpkı diğer organlarda olduğu gibi IgE aracılı reaksiyon başlatır. Başlıca mast hücrelerinden olmak üzere histamin benzeri maddeler salınımına neden olarak kızarıklık, şişlik ve kaşıntı meydana gelmesine neden olur. Ayrıca reaksiyonun devamında birçok hücre bu bölgeye göç ederek inflamasyon (mikrobik olmayan iltihap) başlatırlar. Sonuçta gözlerde yaşarma, şişlik, kızarıklık, kaşıntı gibi çok rahatsız edici bulgular gelişir.

Göz alerjileri çoğunlukla mevsimsel karakterdedir. Polenler, mantar sporları bahsettiğimiz şikayetlere neden olurlar. Ev ya da iş yerinde bu alerjenler ile karşılaşılmadığında hastalar rahat ederken dış ortama çıktığında şikayetleri başlar. Bu konuda havadaki alerjen (polen, mantar sporu) yoğunluğunun bilinmesi hastalar için önemlidir.

Ev içerisindeki alerjenler de (evcil hayvanlar, ev tozu akarları) gözde alerjiye neden olabilir. Ev temizliği sırasında ya da evcil hayvanların sevilmesinden sonra şikayetlerin ortaya çıkması ya da artması tanı açısından önemli ipuçları taşır. Bu hastalar çevresel önlemleri gereği gibi aldığında oldukça rahat edeceklerini bilmelidirler.

Göz alerjileri son derece rahatsız edici bir durumdur. Kozmetik olarak kırmızı bir göz görmede sorunların yaşanması hastaların yaşam kalitesini de olumsuz etkiler. Gözün enfeksiyonları ve yabancı cisim gibi durumlarda benzer semptomlar ortaya çıkabilir. Bu konuda hekiminizin önerileri doğrultusunda hareket edilmesi gerekir.

Göz Alerjisi Semptomlar ve Tanı

Alerjik konjunktivitli hastalarda semptomlar çok tipiktir. Tanı konusunda çoğunlukla zorluk çekilmez. Sadece ayırıcı tanı açısından dikkatli olunması gerekir.

Göz alerjilerinde semptomlar;

  • Gözlerde yaşarma
  • Kaşıntı
  • Işığa karşı hassasiyet
  • Kızarıklık
  • Çapaklanma
  • Göz kapaklarında şişlik

Semptomlar alerjenler ile karşılaşıldığında ortaya çıkması önemlidir. Bu bulgular tek başına olabileceği gibi alerjik rinit ile beraber de olabilir. Hastaların öyküsünde mevsimsel ya da bazı aktiviteler sırasında ortaya çıkması, tekrarlayıcı nitelikte olması gibi bilgiler edinilebilir.

Daha geniş bilgi ve tedavi için alerji ve immünoloji uzmanı tarafından değerlendirilmeniz önemlidir. Size hem tedavi hem de şikayetlerinizi tetikleyen alerjenlerin belirlenmesi konusunda yardımcı olacaktır.

Göz Alerjisi Tedavi ve Korunma

Alerjik konjunktivit tanısı almış ve duyarlı olduğunuz alerjenler tanımlanmış ise ilk ve en önemli işlem çevresel kontrolü iyi sağlamalısınız. Ev tozu akarları ya da evcil hayvanlara karşı alerjiniz varsa buna karşı önlemler alıp karşılaşmamanız gerekmektedir. Aldığınız önlemleri periyodik olarak gözden geçirmelisiniz. Çevre kontrolü için ilgili bölüme bakınız.

Dış ortamda atmosferdeki alerjenlere (polen, mantar sporları) alerjiniz varsa probleminiz birazcık karmaşıktır. Çünkü dış ortamı kontrol edebilmek elimizde değil. Ne yapabiliriz? Kendimizi korumak için alacağımız bazı önlemler elbette var. Bunlar;

  • Gözlük. Gözünüze alerjenlerin ulaşmasını engellemek için gözünüzün etrafını iyice kapatacak özellikte olmalı.
  • Şapka. Etrafı geniş olursa polenleri engelleyebilir. Ayrıca saçınıza yapışıp sonrada gözünüze bulaştırmanızı önlemeye katkısı olabilir.
  • Yıkama. Göz damlaları ile alerjenlerin göze yapışmasını engelleyebilirsiniz.

Kendi başınıza ilaç kullanmamaya dikkat edilmeli. Uzun süre ilaç kullanmanız şikayetlerinizi daha kötü yapabilir. Genellikle antihistaminler bu amaçla kullanılmaktadır. Kısa sürede rahatlama sağlasa da süre konusunda sıkıntı yaşayabilirsiniz. Bu kararı mutlaka hekiminizle beraber almanız gerekir.

Kortizon (Kortikosteroid) içeren göz damlaları alerjik inflamasyonun tedavisinde son derece etkili ilaçlardır. Fakat yan etkileri vardır. Bu ilaçları kullanırken mutlaka hekiminize ve göz doktorunuza danışarak birlikte karar vermelisiniz. KISA SÜRELİ OLSA DE KORTİZON İÇEREN İLAÇLAR HEKİM BİLGİSİ DIŞINDA KULLANILMAMALIDIR! Aksi takdirde Katarakt, glokom ve enfeksiyon gibi sorunlar ile karşılaşabilirsiniz.

Göz alerjilerinde immünoterapi (aşı) seçeneği mutlaka düşünülmelidir. Bu konu hakkında alerji ve immünoloji uzmanınızdan bilgi alabilirsiniz.

Herediter anjioödem

Herediter anjioödem asimetrik olarak yerleşim gösteren, ürtiker (kurdeşen) olmaksızın derimizde ve iç organlarımızda şişlik (ödem) ile seyredebilen bir hastalıktır. Kaşıntının yerine ağrı ve gerginlik hissi ön plandadır. Herediter anjioödem alerjik hastalıkların gelişiminden farklı mekanizmalar ile ortaya çıkmaktadır.  Herediter anjioödem, kandaki “C1 inhibitör” miktarının azlığı ya da işlevinin bozulmasıyla ortaya çıkar.   C1 inhibitör yokluğunda ya da işlevini iyi yapamadığında çok etkili bir damar genişletici etkisi olan bradikinin artışı olur.

Herediter Anjioödem kalıtsal olarak geçiş gösterir. Hastaların çoğunluğunda C1 inhibitör düzeyi düşükken (tip I), az bir kısmında ise C1 inhibitör işlevsel olarak yetersizdir (tip II). Son yıllarda Faktör XII mutasyonu ile ilişkili yeni bir tip (III) tanımlanmasına rağmen mekanizması tam olarak aydınlatılamamıştır.

Anjioödem, edinsel olarak, özellikle geç yaşlarda lenfoproliferatif ve malign hastalığı olanlarda ya da C1 inhibitöre karşı oto antikor gelişenlerde görülebilir. Yine antihipertansif ilaç olarak kullanılan anjiotensin converting enzim inhibitörleri(ACE-I) ile ilişkili olarak anjioödem gelişebilmektedir. Bazı anjioödem gelişen hastalarda neden tam olarak gösterilemeyebilir.

Herediter Anjioödem Belirti ve Bulgular

Herediter Anjioödem bulguları genellikle ilk yaşlar içerisinde ortaya çıkar. Tekrarlayan ödem genellikle yüz, dudaklar, ağız, boğaz, soluk borusu, el-kol-bacak, genital bölgede daha sık görülür. Atakların sıklığı, şiddeti ve etkilenen organlar hastalar arasında farklılıklar gösterebilir. Erken belirti veren hastaların atakları daha şiddetli seyredebilir. Bazı hastalarda herediter anjioödem bulgularının şiddeti ergenlik döneminde artabilir. Bazı hastalarda ataklar birkaç gün sürebilir ve tedavi edilmese bile kendiliğinden geçerken, bazı hastalarda acil serviste tedavi gerektirecek kadar ciddi seyredebilir. Atakların şiddeti aynı hastada bile farklılıklar gösterebilir.

Herediter Anjioödem bulguları, etkilediği organlara bağlı olarak ortaya çıkar. Cilt bulguları olmadan karın ağrıları tanı konulmasını zorlaştırabilir.

  • Vücudumuzun değişik bölgelerinde şişlik (yüz, dudaklar, ağız, boğaz, el, kol, bacak ve genital).
  • Karın ağrısı (kramp tarzında olabilir)
  • Bulantı ve kusma
  • Nefes almada zorluk (nefes borusu tıkandığında)

Üst solunum yollarında ödem hayatınızı tehdit edebilir.

Gebeliğin ilk ve son dönemlerinde ataklar daha şiddetli olabilir.

Herediter Anjioödem Tanı

Herediter anjioödem tekrarlayıcı, yavaş gelişen ve uzun seyreden, kaşıntısız olması nedeniyle alerjik nedenlere bağlı anjioödemden kolayca ayrılabilir. Alerji nedenli anjioödemlerin aksine herediter anjioödemi olan hastalar alerji ilaçlarına/şuruplarına (antihistaminler), kortizonlu ilaçlara (kortikosteroidler) ve adrenaline yanıt vermez. Öyküdeki bu özellik tanı için önemli olabilir.

Kalıtsal geçiş özelliği olduğu için diğer aile bireylerinde de hastalık bulunabilir.

Şüphelenilen hastalarda laboratuvar testleri yapılır.

Kanda;

  • C1 İnhibitör düzeyi ve fonksiyonun belirlenmesi
  • Kompleman 4 (C4) tayini (tarama testi olarak kullanılabilir. Ataklar sırasında ve/veya atak olmadan da düşük bulunur)
  • C1q düzeyi ile tanı konulabilir.

Tanı öykü ile konulabilir. En büyük zorluk, Herediter Anjioödem tanısının akla getirilmemesidir.

Herediter Anjioödem Tedavi

Antihistaminler, kortikosteroidler ve adrenalin herediter anjioödem tedavisinde yeri yoktur.

Tedavi aşamaları.

  • Korunma
  • Atakların tedavisi
  • Atakların önlenmesi (koruyucu)

En önemli aşama hasta ve hasta yakınlarına korunma önlemlerinin anlatılmasıdır. Atakları tetikleyen faktörler ayrıntılı bir şekilde anlatılmalıdır. Gelişebilecek nefes borusu ödeminden ve diş çekimleri gibi yutak bölgesi girişimlerinin tehlikesi açık bir şekilde anlatılmalıdır.

Bazı ilaçların atakları tetikleyebileceği özellikle doğum kontrol hapları ve östrojen içeren hormon preparatlarından uzak durulması gerektiği vurgulanmalıdır. Hipertansiyon ilacı olan ACE inhibitörleri atakları tetikleyebileceğinden bu hastalarda kullanılmamalıdır.

Ayrıca hastalara tanımlayıcı bir kart verilmelidir. Bu kartlarda hastalığın tanımı ve acil durumlarda nelerin kullanılması gerektiği yazılmalıdır.

Akut anjioödem tedavisi çok hızlı ve istenmeyen sonuçların gelişmesini önlemeye yönelik olarak yapılır.

  • Plazma kökenli C1-inhibitörleri (Cetor®, Berinert®, Cinryze®)
  • Rekombinant insan C1-inhibitörü (Ruconest®))
  • Selektif bradikinin B2 reseptör antagonisti (Firazyr®)
  • Selektif plazma kallikrein inhibitörü (Kalbitor®)

Bu ilaçların temin edilemediği durumlarda taze donmuş plazma kullanılabilir.

Uzun dönem koruyucu tedavinin hangi hastaya başlanılması gerektiği tartışma konusudur. Orta-şiddetli atakları olup hayat kaliteleri bozulan ve özellikle solunum yolu atağı olan olguların bu tedavi için aday olduğu söylenebilir ve hastayı takip eden hekim tarafından bu karar verilebilir.

Plazma-kökenli C1-inhibitörleri (Cinryze®), Danazol (danocrine®) ve stanazolol (winstrol®) gibi ilaçların koruyucu tedavide kullanılabileceği onaylanmıştır. Oxandralone çocukluk çağında kullanılması önerilmekle beraber henüz onaylanmamıştır.

Diş çekimi, cerrahi operasyon öncesi ve/veya sırasında veya ciddi travmadan hemen sonra hastaların akut atak geçirmelerini önlemek için koruyucu tedavi almaları gereklidir.

İnek Sütü Alerjisi

İnek Sütü Alerjisi

Bağışıklık sistemimiz bazen bazı proteinleri, mücadele edilmesi gereken yabancı maddeler olarak algılayıp ona karşı reaksiyon geliştirmektedir. Bazı bünyelerde de benzer şekilde inek sütüne karşı reaksiyon gelişmekte, buna da inek sütü proteini alerjisi denmektedir. İnek sütünde, süt alerjisi olan kişilerde reaksiyona sebep olabilecek 25 adetten fazla farklı protein bulunmaktadır. Bazıları bu proteinlerden sadece birine alerjik tepki gösterirken, birçokları proteinlerin birçoğuna alerjik tepki gösterir. Keçi, koyun, at ve bizon gibi diğer memeli hayvanlardan elde edilmiş sütler de genelde aynı proteinlerin birçoğunu içermektedir. Bu nedenle, süt alerjisi olan kişilerin çoğu, memeli hayvanlardan elde edilmiş sütlerden uzak durmalıdırlar. Bu durum, inekten başka diğer memeli hayvanlardan elde edilmiş süte tepki göstermeyenler için geçerli değildir.

Anne sütü ile beslenme, mama ile beslenme ile karşılaştırıldığında inek sütü alerjisine karşı koruyucu etkiye sahiptir ancak anne sütü ile beslenmeye rağmen bazı bebeklerde inek sütü alerjisi saptanabilmektedir. Genel olarak inek sütü alerjisi, çocuk 3-5 yaşa gelene kadar tamamen geriler ancak bazı çocuklarda düzelme görülemeyebilir.

Süt Alerjisinin Belirtileri

İnek sütü proteini alerjisi belirtileri çoğu kez yaşamın ilk aylarında ortaya çıkar. Bebek, sadece anne sütü ile besleniyor da olsa, şiddetli alerjilerde, annenin içtiği süt ve süt ürünleri bebekte alerjik reaksiyonlara neden olabilir. Belirtiler genelde 2 şekilde ortaya çıkar:

  • Erken başlangıçlı:

    Belirtiler süt ve süt ürünleri ile beslenmeden hemen sonra ortaya çıkar. Sindirim sistemi (huzursuzluk, karın ağrısı, gaz, şişkinlik, kanlı/mukuslu ishaller, kusma), solunum sistemi (burun şikayetleri, öksürük, hırıltılı solunum) ve cilde ait belirtiler (döküntü, kabarma, kızarma), ayrıca nadir de olsa anafilaksi şeklindeki ani ve şiddetli alerjik reaksiyonlar da görülebilir.

  • Geç başlangıçlı:

    Süt ve süt ürünleri alımından 7-10 gün sonraya kadar ortaya çıkmayabilir. Aynı erken başlangıçlı alerjideki belirtiler görülebilir. Bu belirtiler sağlıklı diğer çocuklarda da görülebildiği için tanı konması daha güç olabilir.

Süt Alerjisinin Teşhisi:

Yukarıdaki şikayetlerle doktora götürülen bir bebekte inek sütü proteini alerjisi şüphesi olursa bazı testler istenebilir. Kaka kanlı ise kaka testleri ile parazit, vs ayırt edilmesi gerekebilir. Kanda inek sütüne karşı artmış IgE yapısındaki antikorların varlığı tanıyı teyit eder. Ama inek sütüne spesifik IgE yokluğunda, inek sütü alerjisi olmadığı söylenemez. Ayrıca cilt testleri de yapılabilir. Bizlerin günlük pratikte alerji testleri ile teyit edemediğimiz zaman uyguladığımız en önemli tanı metodu “eliminasyon testi”dir. Bu test diyetten inek sütü proteininin tamamen çıkarılması esasına dayanır. Hastaya 1 ay boyunca aşağıda anlatılan diyet ve gerekirse diyet mamaları verilir. Belirtiler düzelir ve süt ürünleri başlanınca şikayetler tekrarlarsa, alerji testleri temiz bile olsa hastalık var kabul edilir ve diyete en az 1 yıl daha devam edilir.

İnek Sütü Alerjisinin Tedavisi:

Sadece anne sütü ile beslenen bebeklerde inek sütü alerjisi tanısı kondu ise annenin yediklerinde inek sütü proteini olmamasına dikkat edilmesi gerekir. Çünkü alerjiye neden olan moleküller anne sütünden bebeğe geçebilmektedir. Yani anne, emzirdiği süre boyunca süt, yoğurt, peynir, tereyağı ve sütlü tatlıları tüketmemelidir. Ayrıca yediği, marketten aldığı her şeyin içinde süt veya süt tozu olup olmadığını sorgulamalıdır. Bu arada annede kalsiyum eksikliği olmaması için süt ürünleri dışındaki kalsiyum kaynakları veya kalsiyum tabletleri kullanması gerekebilir. Anneye vitamin B12, demir takviyesi de gerekebilir. Ayrıca kendisinde veya önceki çocuklarında alerjik hastalığı olan annelerin gebeliklerinin son 3 ayı ve emzirme süreleri boyunca (en azından ilk 4 veya 6 ay) probiyotikli doğal gıdalar almaları veya probiyotikli tozlar kapsüller kullanmalarının %50 oranında koruyucu olduğu gösteren çalışmalar vardır.

İnek sütü proteini alerjisinde kullanılan diyet mamaları:

  • Soya bazlı mamalar:

    İnek sütü proteini alerjisi hafifse denenebilir. Ama tatları iyi değildir ve bebekte buna karşı da alerji olabilir.

  • Hidrolize mamalar:

    Büyük bir molekül yapısına sahip olan inek sütü proteini, işlemden geçirilip (ki buna hidrolizasyon denir) molekülleri parçalanır ve küçültülerek alerjik özelliği azaltılır. Tam hidrolize veya kısmi hidrolize mamalar kullanılabilir ama tam hidrolize mamalarla bile inek sütü proteini alerjisinden korunmak mümkün olmayabilir.

  • Aminoasit bazlı mamalar:

    Aminoasitler, proteinlerin yapıtaşı olup bir araya geldiklerinde büyük protein moleküllerini oluşturan küçük moleküllerdir. Hidrolize mamalarla alerjik reaksiyonları gerilemeyen veya çoklu gıda alerjisi olan bebeklerde aminoasit bazlı mamalar denenebilir.

  • Keçi sütü mamaları:

    İnek sütü proteini alerjisi olan çocukların bazılarında keçi sütü mamaları veya doğal keçi sütü ile yapılmış yoğurt veya peynirler kullanılması mümkündür. Ancak inek sütü alerjisi olan bebeklerin %90’ı keçi sütlü mamalara da alerjiktir.

  • Pirinç bazlı mamalar:

    Aminoasit bazlı mamaların kullanım alanları pirinç bazlı mamalar için de geçerlidir.

Bu tür diyet mamalarına geçildikten sonra 2 ile 4 hafta içinde belirtilerde azalma ve düzelme olmalıdır. Diyete en az 6 ay devam edilmeli, daha sonra doktorunuzun belirlediği zamanda, belirlediği şekilde süt veya sütlü gıdalarla beslenmeye geçilmesi denenmelidir.

Bu arada alerjinin diğer belirtilerine göre anti-alerjik damla, şurup, kortizonlu veya kortizonsuz krem ve losyonlar da kullanılması gerekebilir.

Sütün sebep olduğu diğer tepkiler:

Birçok kişi, sütün kendilerine rahatsızlık verdiğini belirtir. Süte karşı gösterilen birtakım mide ve barsak tepkileri, süt proteini intoleransı veya laktoz (süt şekeri) intoleransı şeklinde tanımlanmaktadır.

Yani aslında bu tepkiler bir alerji sebepli değil, protein ya da şekeri sindirememe (bazı enzim eksikliklerine bağlı) problemidir. Intolerans tehlikeli değildir ama hastayı rahatsız eden bir durumdur.

Süt ürünleri genellikle az miktarda kullanıldığında, ya da farklı işlem/pişirme teknikleri uygulandığında rahatsızlık vermeyebilir. Anne sütünde de laktoz olduğu, bunun annenin yaptığı diyetle yok olmayacağı, hastada süt proteini alerjisi yoksa ve sadece laktoz intoleransı varsa anneye diyet uygulatmanın gereksiz olduğu akılda tutulmalıdır.

Küf Mantarı Öneri Formu

Küf mantarları hem ev içi, hem de ev dışı alerjenler arasında sayılmaktadır. Binlerce türü olan küflerin sadece bazıları alerjiye neden olur. Bunlar içinde en iyi tanınanları aspergillus, cladosporium, alternaria, mukor ve penicillumdur. Oluşmaları için belli bir nem ve ısı gerektiğinden en çok ilkbahar ve sonbahar aylarında şikâyetlere sebep olurlar.

Ev içi küfler daha çok nemli, sıcak ve iyi havalandırılmayan odalarda, ıslak zeminlerde, banyolarda, nemli-soğuk dış duvarlarda, duvar kağıdı altlarında, dolapların ve resim çerçevelerinin arkalarında, fayans arkasında, tahta döşemede, oda nemlendiricilerinde, bodrum ve tavan arasında, kullanılmayan kitaplarda, klima sistemlerinde, saksı bitkilerinde, buzdolaplarında ve ev içi çöplerde bulunur. Bazı küf türleri sıklıkla buzdolabı dışında bırakılan yiyecekleri (ekmek ve diğer unlu mamüller, sebzeler, meyveler ve peynir gibi) kontamine edebilirler. Küf enzimleri bazen gıda rafinerisinde de kullanılmaktadır.

Ev dışı allerjenler olarak küf sporları ve polenler birlikte hava akımı ile uzun mesafelerde geniş ölçüde dağılır. Ayrıca, çim, dökülmüş yaprak yığınları, organik gübre, toprak ve tahıllar üzerinde bulunurlar. Haziran’dan Eylül’e kadar fazla miktardadırlar ve yıl boyu devam ederler.

KÜF MANTARLARINA KARŞI ALINACAK TEDBİRLER

  • Ev, bodrum veya tavan arası sık sık havalandırılmalı ve güneşlendirilmelidir.
  • Evin nem oranı %55-60’ı geçmemelidir.
  • Dolap, fayans, tahta kaplama ve döşeme arkasında arasında küf kaynakları aranmalı ve bulunursa bunlar yok edilmelidir. Su kaçakları, damlayan musluklar kontrol edilmelidir.
  • Buzdolabı dışında yiyecek bırakılmamalıdır. Buzdolabı içi düzenli aralıklarla temizlenmelidir. Meyve ve sebzeler soyulmalıdır.
  • Çiçek saksıları yaprak ve diğer artıklar ev çevresinden uzaklaştırılmalıdır. Bahçede çalışılmamalıdır.
  • Evde akvaryum ve kuş kafesleri etrafında çok kolaylıkla küflenme olabildiğinden bunlar evde bulundurulmamalıdır.
  • Mutfak ve küvetler çamaşır suyu ile temizlenmeli, banyo perdeleri zaman zaman değiştirilmelidir. Bornozlar banyo içinde bırakılmamalıdır. Banyoda uzun süre kalınmamalıdır.
  • Çamaşırlar bahçede ve ev içerisinde kurutulmamalıdır. Çünkü sporlar tekstil kumaşa ve çamaşır iplerine yapışırlar.
  • Klima cihazları ve havayı nemlendiren cihazlar mantarlar için üreme ortamı oluşturduğundan kullanılmamalıdırlar.

Latex Alerjisi

Latex Alerjisi ve Korunma

Lateks,  Hevea brasiliensis isimli kauçuk ağacının sütlü özsuyudur. Günümüzde bir çok üründe kullanılmaktadır.  Bisiklet ve araba tekerleğinde, bazı balonlarda, eldivenlerde, cerrahi plastik sondalarda, silgilerde ve daha birçok günlük yaşamda kullandığımız plastik malzemede bulunabilmektedir. Temasla alerjiye neden olabileceği gibi tozları solunum yolu ile de alınıp ciddi reaksiyonlara neden olabilir.

Bir kimse lateks proteinlerine karşı alerjisi varsa daha başka proteinlere de alerji olma ihtimali yüksektir. Örneğin lateks alerjisi olan hastalarda alerjen benzerliğinden dolayı patates, kivi, avakado, çilek, armut ve kestane gibi yiyeceklere karşı da alerji saptanabilir.

 

Lateks Alerjisinde Bulgular

  • Deride kızarıklık, kaşıntı (Ürtiker kurdeşen))
  • Gözlerde kaşıntı ve kızarıklık, sulanma (Konjonktivit)
  • Burunda akıntı, kaşıntı ve hapşırık (Rinit)
  • Nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi (Astım)
  • Astım bulguları yanında, boğazda ödem, kan basıncında düşme, bilinç kaybı (anafilaksi).

Latex Alerjisinde Risk Faktörleri

Lateks rugby bu bir de bu bir alerjisi gelişiminde genetik ve çevresel faktörler rol oynamaktadır. Ancak bazı riskli gruplar vardır ki bunlar latex alerjisi gelişimi açısından riskli gruptadırlar. Lateks alerjenine maruz kalınan miktar alerji gelişimi için çok önemli olduğundan sağlık çalışanları ve hastalar riskli grupta yer almaktadır. Aynı zamanda alerjik hastalıklardan (astım, atopik dermatit, besin alerjisi,rinit) birine sahip olan hastalar lateks alerjisi geliştirme açısından riskli grupta yer almaktadır.

Patates, kivi, avakado, çilek, armut ve kestane gibi besinlere karşı alerjisi olan hastalarda mutlaka lateks alerjisi aranmalıdır.

Latex Alerjisinde Tedavi

En etkin metot lateks içeren ürünlerden uzak durmaktır.

Latex alerjini tamamen ortadan kaldıran bir tedavi metodu bulunmamaktadır. Ancak ilaçlarla kontrol altında tutabiliriz. Antihistaminikler hafif semptomları kontrol edebilir.

Lateks proteinleri komplex bir protein yapısına sahip olduğundan dolayı etkin bir immunoterapi yöntemi üzerinde çalışmalar yapılmaktadır.

Latex Alerjisinde Alınacak Önlemler

Lateks içeren katı plastik maddeler solunum yolu ile alınmaz bu nedenle astım ya da rinit bulgularına daha az neden olurlar.

Sağlık çalışanları pudralı eldivenleri kullanırken bunlara yapışan lateks proteinleri astım hatta daha ciddi reaksiyonlara neden olabilirler. Bu nedenle lateks içermeyen eldiven kullanmaları ve diğer personelinde eldiven giyerken ya da çıkartırken toz çıkarmamaya dikkat etmesi gereklidir.

Ürünleri mutlaka kontrol ederek kullanınız. Hastalar doktoruna lateks alerjisi olduğunu mutlaka söylemelidir. Lateks alerjisi olanlar bileklik kullanmalı.

Anafilaktik reaksiyon öyküsü olan hastalar mutlaka adrenalin oto enjektör taşımalıdır.

Polen Alerjisi

Polen Alerjisi

POLEN ALERJİSİ ve KORUNMA

Halk arasında ‘saman nezlesi’ ya da ‘bahar alerjisi’ olarak da bilinen polen alerjisine bağlı rinokonjonktivit, çocuklarda hayat kalitesini bozan ve sık rastlanan, ancak tanısı sıklıkla atlanan bir tablodur. Alerjiye genetik olarak yatkın kişilerde polenler solunum yolu ile vücuda yerleşir; bağışıklık sistemi aslında zararlı olmayan polenleri düşman gibi görür; gerektiğinde saldırıya geçmek için hafıza oluşturur. Polen mevsiminde de aşırı bir savunma tepkisi gösterir. Bu savaş sırasında solunum yolları da zarar görür. Burun akıntısı, tıkanıklığı, kaşıntısı, kanaması, ardarda hapşırma, damakta ve kulakta kaşıntı, gözlerde sulanma, kaşıntı, kızarıklık, cilt kaşıntısı, bazen migren tipi başağrısı, mide ve barsak problemleri ve hatta öksürük, nefes darlığı şikayetleri oluşur.

Bahar alerjisi, virüslere bağlı nezle hastalığıyla aynı belirtileri gösterir. Her iki hastalığın belirtileri arasındaki önemli farklar ise; bahar alerjisi belirtilerinin 2 haftadan fazla sürmesi, ateş olmaması, akıntının renksiz olması ve şikayetlerin sürekli olmayıp aralıklı krizler halinde olmasıdır. Doktorunuz alerjiden şüphelenirse kesin tanı için sizden alerjik deri testi, burun içine alerjen maddelerle yapılan uyarı testi veya kan tetkikleri isteyebilir.

Alerjik nezleli her 4-5 çocuktan birisi ileri yaşlarda astıma ilerleyebilir (alerjik yürüyüş). Sık sinüzit, sık kulak iltihabı, geniz eti büyümesi, görme problemleri, uyku apnesi gibi sonuçlara da neden olabilir. Uyku kalitesini bozduğu ve sık hastalanmaya neden olduğu için okul performansını ve gelişim basamaklarını olumsuz yönde etkiler. Bu sebeplerle erken tanı ve tedavi önemlidir. Polenlerden korunma ve ilaç tedavileri ile düzelme olmayan hastalarda immünoterapi (alerji aşılaması) kalıcı tedavi seçeneği olarak düşünülmelidir. Çocuklara aşı tedavisi gerekliliği ve nasıl yapılacağı konusunda tek yetkili hekim, çocuk alerji ve immünoloji uzmanıdır.

POLEN ALLERJİSİ OLANLARIN DİKKAT EDECEĞİ NOKTALAR:

  • Polenlerle teması tamamen önlemek mümkün değildir. Bununla birlikte azaltmak mümkündür. Polen seviyeleri için internette gerekli sitelerden bilgi alabilirsiniz.
  • Polen mevsiminde pikniklerden ve kamp yapmaktan kaçının.
  • Bahçede ve ev dışında çalışmaktan, spor yapmaktan kaçının.
  • Tatili daha az polenin olduğu deniz kenarlarında ve dağlık bölgelerde geçirin
  • Akşama doğru ve özellikle güneş doğarken polen sayısı arttığı için bu saatlerde pencerelerinizi kapalı tutun. Evinizi öğleden sonra havalandırın.
  • Çiçek tozlarının saçlarınızda kalmasını önlemek için yataktan önce saçlarınızı yıkayın
  • Yıkadığınız çamaşırları dışarıda kurutmayın
  • Yüz maskesi kullanılarak polen solunması önlenebilir
  • Ocak-Mart arasında ağaç polenleri, daha sonra Nisan-Mayıs arasında çayır polenleri, Mayıs-Temmuz arasında tahıl polenleri, en son da Temmuz-Ekim arasında yabani ot polenleri ortama çıkar. Bu nedenle hangi ay hangi polenlerin ortamda olduğunu bilmek önemlidir. Bu dönemler iklim değişikliklerine göre kayabilir. Son yıllarda küresel ısınma nedeniyle de polen mevsimlerinin süresinin uzadığı ve nerdeyse tüm yıla yayılır olduğu akılda tutulmalıdır
  • Ot polenlerine veya bu otlar üzerindeki küflere karşı alerjiniz varsa çim biçmeyin ve bahçede bulunmayın. Eğer gerekiyorsa gözlük ve şapka takın.
  • İçerisinde polen alerjeni olabileceği ve alerjik reaksiyonu başlatabileceği için baldan ve bitki çaylarından sakının. Bazı meyve, sebze ve çerezlerin de polenlerle çapraz reaksiyona bağlı oral alerji sendromu yapabileceğini akılda tutun (alerji uzmanınızdan bilgi alın)
  • Gözlük kullanıyorsanız gözlüğünüzü düzenli olarak yıkamayı unutmayın. Gözlüğüne yapışan her polen rahatsızlanmanıza neden olacaktır.
  • Dışarıda giydiğiniz günlük kıyafetlerinizi yatak odanızda çıkartmayınü
  • Kapalı ortamlardaki hava da mümkün olduğunca polenlerden arındırılmalı. Bunun için evde ve arabada AC veya HEPA filtreli havalandırma veya hava temizleme cihazı kullanın
  • Polen mevsiminde açık havada spor yapmak doğru değildir. Yine gözlerin yan taraflarını kapatan güneş gözlüklerinin faydası olabilir
  • Dışarıda kaldığınız sürece her fırsatta yüz ve burnunuzu suyla yıkanarak polenlerden temizleyin. Dışarıda vakit geçirdiyseniz eve gelince kıyafetlerinizi değiştirip duş alın
  • Yağmurlu günlerde havada uçuşan polen miktarı azalır, sıcak ve rüzgarlı günlerde ise polen yayılımı artar. Son durumda mümkün olduğunca sokağa çıkmayın. Dışarı çıktığınızda mümkünse polen maskesi, güneş gözlüğü ve şapka kullanın. 

Ürtiker ve Anjioödem

Ürtiker ve Anjioödem

Anjioödem ise genellikle el ve ayaklarda, dudaklarda, genital organlarda ve gözkapaklarındaki yumuşak dokuda daha derin ve geniş ödemin bulunduğu bir cilt reaksiyonudur. Ürtikere göre cildin daha derinlerindeki ödemdir. Ödemin üzerindeki cilt normal veya kızarık olabilir.

Ürtiker seyrek ve kendini sınırlayıcı olabileceği gibi kronik de olabilir. Atak süresi 6 haftadan kısa sürüyorsa akut ürtiker, 6 haftadan uzun sürüyorsa kronik ürtiker olarak tanımlanır. Akut ürtiker kronik ürtikerden daha sık görülür. Akut ürtikerde sebep çoğu kez belirlenebilirken, kronik ürtikerde genellikle belirlenemez. Toplumun yaklaşık %15-24'ü yaşamlarının bir döneminde ürtiker geçirmektedir. Çocuklarda ve genç erişkinlerde bu oran daha yüksektir.

Kronik ürtiker topumun %5'den daha azını etkilemektedir ve orta yaştaki kadınlarda sık görülmektedir. Ürtiker ve anjioödem birlikte görülebilir. Kronik ürtikerli hastaların yarısında tekrarlayan anjioödem öyküsü de vardır. Tek başına anjioödem nadirdir. Ürtiker ve anjioödem genellikle yaşamı tehdit edici değildir, ama anaflaksinin belirtisi olabilir.

Ürtiker ve anjioödemin bulguları hastanın dış görünümünü bozabilir yaşam kalitesini etkileyebilir. Kronik ürtikerde çoğu kez sebep belirlenemediği için tanı kronik idiyopatik ürtikerdir. Bu tabloda ödemler birkaç küçük lezyondan, geniş birleşmiş plaklara kadar çok farklı şekillerde olabilir. Ödemler devamlı olabileceği gibi zaman zaman da ortaya çıkabilir. Süresi 6 haftadan uzun sürecek şekilde ve farklı ciddiyetlerde olabilir. Kronik ürtikerli hastalar genellikle atopik değillerdir ve egzama, alerjik rinit veya astım olmalarında bir artış gözlenmez.

Ürtiker ve anjioödem alerjik ve alerji dışı nedenlerle oluşabilir. Akut ürtiker ve anjioödem genellikle gıda, böcek ısırığı ve sokması, aeroallerjenler (polen, evtozu akarı, vb) ve ilaçlara bağlı gelişir. Ürtiker ve anjioödem ile gıda kakı maddeleri ve koruyucuları arasındaki ilişki tam olarak aydınlanmıştır.

Sarı boya, nitratlar, nitritler, veya sülfitler gibi gıda boyalarının sindirimi gibi semptomların ortaya çıkışı arasında zamana bağlı ilişki bildirilmektedir. Aspirine duyarlı hastaların %15'inin tartrazine de reaksiyon verebileceği düşünülmektedir.

Bal arısı, yaban arısı, eşek arısı, yellow jacket, ateş karıncası ve tahta kurusu gibi böceklerin sokmasının akut ürtiker ve anjioödem nedeni olabileceği gösterilmiştir. Bu sayılanlara ek olarak çocuklarda sivrisinek ve bazı pire türlerinin neden olduğu ürtiker görülebilir.

Aeroallerjenler akut ve kronik ürtikere neden olabilirler. Ağaç ve çayır poleni gibi mevsimsel aeroallerjenler solunum semptomları gibi deri semptomlarına da neden olabilirler. Hastanın öyküsünde mevsimsel yakınmaları tipiktir. Bazı hastalarda belirti ve bulgular, örneğin yeni biçilmiş çimlerde yuvarlandıktan sonra ürtiker gelişmesi gibi, direkt temas sonrası gelişmektedir.

Hayvan alerjenleri de deri reaksiyonlarına neden olabilirler. Örneğin duyarlanmış bir hastada kedi, köpek ya da diğer bir hayvan tarafından yalandıktan sonra ürtiker gelişebilir. Doğal latekse aşırı duyarlılık reaksiyonu olan lateks alerjisi de ürtikere neden olabilir.

Reçeteli ya da reçetesiz kullanılan ilaçlar, bitkisel ilaçlar, enzimler, alternatif tıpta kullanılan (holistik veya neturopatik ajanlar) ve gıda katkı maddeleri akut ürtiker ve anjioödeme neden olabilirler. Genellikle ürtiker ve anjioödeme yol açan ilaçlar; penisilin, betalaktam antibiyotikler, anjiotensin-konverting enzim (ACE) inhibitörleri, aspirin ve diğer nonsteroid antiinflamatuvar (NAAİ) ilaçlardır.

Ürtiker ve anjioödemin alerji dışındaki nedenleri enfeksiyon, çevredeki fiziksel uyarılar ve kalıtımsal etkilerdir. En sık viral nedenler olarak viral hepatit, Epstein Barr virüsü, infeksiyoz mononükleoz, Coxsackie virüs ve Echovirüs sayılabilir. Mycoplasma ve Streptococcus türleriyle olan bakteriyel enfeksiyonlar, sekonder sifiliz ve diş apselerinin belirti ve bulgulara neden olabildiği raporlanmıştır. Parazitik enfeksiyonlar da ürtikerle birliktedirler.

Çevredeki fiziksel uyarılarla ortaya çıkan ürtiker oldukça sıktır. Çevresel soğuk, sıcak, basınç, vibrasyon, su ve ışık maruziyeti akut ürtiker ve anjioödeme neden olmaktadır. Herediter ürtiker ve anjioödem pratikte seyrek rastlanır. Aile öyküsüyle birlikte ürtiker olmaksızın tekrarlayıcı anjioödem durumunda herediter faktörler düşünülmektedir.

Ürtiker lezyonları genellikle kollar ve bacaklar ve gövdede olmakla birlikte, vücudun herhangi bir yerinden ortaya çıkabilir. Ürtikeryal ödem parmakla bastırıldığında solarak beyazlaşır. Ürtiker genellikle akşam veya gece saatlerinde daha kötüleşir. Ürtikeryal ödem 24 saatte hızlı bir şekilde kaybolur ama bazen 36 saate kadar kaldığı da görülür. Plak kaybolduğunda cilt normal görümüne kavuşur. Fizik uyarılarla ortaya çıkan ürtiker çeşitleri dermatografizm, soğuk, sıcak, güneş, basınç ürtikerleri olarak sayılabilir.

Dermatografizm

Yapay bir ürtiker olan dermatografizm fiziksel ürtikerin bir çeşididir. Kadınlarda daha sık olup, toplumun %5'inde bulunur. Dermatografizm terimi, cildin üzerine yazı yazmak anlamına gelir ve kazıma gibi bir cilt travması sonrasında bölgesel veya yaygın ürtiker oluşması durumudur.

Soğuk Ürtikeri

Soğuk ürtikerin semptomları bölgesel veya sistemik olabilir ve herhangi bir yaşta görülebilir. Hasta soğuk suya dalmışsa ani düşük tansiyon gelişebilir (yoğun mediyatör salımına bağlı). Bu hastalık edinilmiş veya ailesel soğuk ürtikeri olarak sınıflanabilir.

Edinilmiş ürtiker daha sık olup bir böcek sokması, viral enfeksiyon, ilaç reaksiyonu veya doğum sonrasında gelişebilir. Tanı hastanın öyküsüne dayanarak konulur. Buna ek olarak buz testinin olması tanıyı doğrular. Buz testi; ön kol üzerine bir buz kalıbının 5-10 dakika süreyle uygulanmasını takiben 2 dakika içinde kaşıntı varlığının değerlendirilmesi, buzun altında kalan ciltte ödem veya kızarıklık varlığı araştırılması daha sonra cildin 5-10 dakika içinde tekrar eski ısısına döndürülmesidir.

Sıcak Ürtikeri

Sıcak ürtikeri kronik ürtikerlerin % 7'sini oluşturur. Lokal veya yaygın olabilir ve egzersiz sonrası vücut ısısının artması, sıcağa maruz kalma, sıcak duş, terleme ve heyecanlanmaya karşı bağlı stres sonrasında hemen veya dakikalar içinde ortaya çıkabilir. Bu ödem genellikle boyunda ve göğüste görülür ve tüm vücuda yayılabilir.

Basınç Ürtikeri

Basınç ya da titreşim uygulandıktan 4-5 saat sonra şişme, eritem ve ağrı veya yanma gibi semptomlar başlar. Basınç ürtikerleri tipik olarak basınç uygulanan cilt bölgesinde ortaya çıkmaktadır. Bu bölgeler; elbise beli veya sutyen askılarının altı gibi sıkı giysilerin temas bölgesi, yürüyüş veya ayakta durma sonrası ayak tabanları, oturduktan sonra kalçalarda ortaya çıkar.

Güneş Ürtikeri

Güneş ürtikeri, ürtiker nedenlerinin %1'den azını oluşturan nadir bir durumdur. Erişkinlerde genellikle 30-40 yaşları arasında görülür. Kısa bir güneş teması sonrası 1-3 dakikada etkilenen cilt kısmında ürtikeri takiben kızarıklık ve kaşıntı yakınması ortaya çıkar.

TANISAL TESTLER

Gıda alerjenleri ile deri testi veya kandan bakılan spesifik IgE testi, tam kan sayımı ve periferik yayma, eritrosit sedimantasyon hızı, karaciğer fonksiyon testlerini de içeren kan tetkikleri, idrar tahlili; kronik ürtiker ve anjioödem düşünüldüğünde ise bu testlere ek olarak antinükleer antikor testi, tiroid antimikrozomal antikorları, antitiroglobülin antikorları, gaitada parazit ve yumurtası araştırması, cilt biopsisi yapılmalıdır. Eğer bir gıda ya da katkı maddesine karşı alerjiden şüpheleniliyorsa söz konusu alerjen ya da maddeden kaçınma denemesi önerilir. Eğer kaçınma denemesinde belirtiler düzeliyorsa, tekrar alındığı zaman da yine ortaya çıkıyorsa bir ilişki söz konusu olur. Lezyondan biopsi alınması ürtikerin akut veya kronik oluşuyla ilgili fikir verebilir. Kronik lezyonlar akut olanlara göre daha fazla sayıda inflamatuvar hücre içermektedir.

TEDAVİ

Ürtiker veya anjioödemin genel sebepleri değerlendirildikten sonra tedavi aşamasında semptomların kontrolüne odaklanılmalıdır. Tedavide ilaç ve ilaç dışı yaklaşımlar uygulanılabilir. Amaç tetikleyicilerle teması önlemek veya azaltmak, mümkün ise hastaya tetikleyicilere karşı duyarsızlaştırma yapmak ve semptomları ortadan kaldırmaktır. Tetikleyici ortadan kaldırıldığında ürtiker genellikle birkaç gün içinde gerilemektedir. İlaç reaksiyonları bunun istisnasıdır. Çünkü ilacın alımı kesilse bile bir süre daha kan konsantrasyonu devam edebilmektedir. Ciddi reaksiyonlarda adrenalin, kaşıntı ve ödemi kontrol etmek için yeni kuşak antihistaminikler, kortikosteroid tedavi bazı hastalarda gerekebilir. Kronik ürtikerde uygun süre ve kombinasyonlar şeklinde antihistaminikler kullanılır. Tedaviye yanıt alınamadığı durumlarda montelukast sodyum, H2 reseptör blokörleri, immünsüpresifler ve biyolojik ajanlar (ör; anti-IgE) kullanılabilir.

Yumurta alerjisi

Gıda maddelerine karşı alerjik tepkiler, vücudun yiyecekteki bazı proteinlere alerjik tepki göstermesinden kaynaklanmaktadır. Yumurta alerjisi, çocuklarda görülen en yaygın gıda maddesi alerjilerinden birisidir. Bazıları, yumurtanın en ufak miktarına bile, çok şiddetli şekilde tepki göstermektedir. Bazıları ise, ağır rahatsızlıklara neden olmayan, hafif derecede tepkiler göstermektedir. Yumurta ve gıda maddesi alerjisi, yetişkinlere nispeten çocuklarda daha yaygındır. Birçokları, küçük yaşlarda yumurta alerjisinden kurtulmuş olur, ancak bazıları yetişkin yaşlarda da yumurtaya karşı tepki göstermeye devam edebilir. Gıda maddesi alerjisi olan çocukların çoğu, birden fazla gıda maddesine tepki gösterir. Beslenmenin sağlıklı ve dengeli olabilmesi için, kesilmesi gereken önemli gıda maddelerinin yerine iyi alternatifler ve telafiler bulmak gereklidir.

Yumurta alerjili kişilerde yumurta hangi tepkilere sebep olur?

Yumurta alerjili kişilerin, yumurta yediği veya yumurta içeren yiyecekler yediği zaman görülen tepkiler, kişiden kişiye değişmektedir. Bunlara örnek olarak ishal, kusma, mide ağrısı, ağır halsizlik, kurdeşen (ürtiker), egzama, alerjik nezle, solunum sorunları/astım ve alerjik şok verilebilir.

Kişi neye tepki gösterir?

Tepkiye sebep olan, yumurta proteinleridir. Bunlar hem yumurta akında hem de yumurta sarısında bulunur. Bazı yumurta alerjili kişiler, kızartılmış yumurta kokusu ve haşlanmış yumurta buharından dolayı astım ve/veya alerjik nezle belirtileri ile tepki gösterirler. Bazen, gözleme kızartmalarından (yumurta ve süt alerjen buharı) gelen kokular tek başına alerjik tepkiyi tetiklemeye yeterli olabilir.

Yumurta alerjisi nasıl tedavi edilir?

Gıda maddesi alerjisi, alerjiye sebep olan yiyeceklerin besinden çıkarılması ile tedavi edilir.

Yumurta nerede bulunur?

Yiyeceklerdeki yumurta, yumurta akı, yumurta sarısı, yumurta tozu, mayonez ve ovalbumin olarak etiketlerde belirtilir. Yumurta içeren gıda maddelerine örnek olarak kekler, bisküvi, soslar, remoulade, mayonez, hardal, spagetti, makarna, gofret, gözlemeler, çikolatalar, ekmekli yiyecekler ve gratinler verilebilir. Bu nedenle, kişinin gıda maddelerini yemeden önce etiketteki malzeme listesini iyice okuması gerekir. Gıda maddeleri yönetmeliklerine göre, yumurta katılmış bütün ürünlerin malzeme listesinde bu belirtilecektir.

MMR (kızamık kızamıkçık kabakulak) gibi bazı aşılar, tavuk embriyonundan geliştirilmiştir, ancak aşı genelde yumurta alerjili kişilerde tepkiye neden olmaz. Grip aşısı gibi diğer aşılara tavuk yumurtası bulaşmış olabilir. Bu nedenle, yumurta alerjisi olan kişilerin, bu tür aşılara tepki göstermedikleri tespit edilmeden, bu aşıları kullanmaması lazımdır. Bu alandaki uzmanlar, yumurta alerjili çocukların sağlık ocağında güvenli şekilde aşılanabileceğini belirtmektedir. Ancak, alerjili kişilerin aşısının doktor kontrolü altında yapılması tavsiye edilir.

Yumurta alerjisi olan kişiler neler yiyebilirler?

Yumurta, besin dolu bir yiyecektir, ancak besin yönünden iyi alternatifler mevcuttur. Kek, bisküvi, tüketime hazır yiyecekler ve benzeri ürünlere sınırlamalar getirdiği için, yumurta alerjisi, her şeyden önce günlük bir mücadeledir. Yumurta, fırın ürünleri için önemli özelliklere sahiptir. Çok iyi bağlama özelliği vardır ve kabartmaya katkısı olur.

‘No Egg ve Egg Replacer’ gibi, yumurta yerine kullanılabilecek ürünler mevcuttur. Bunlar, aynı bağlama ve pişirme özelliklerine sahiptir, ancak aynı besin içeriğine sahip değildir.
Yumurta telafileri, su ile karıştırılmalı ve kullanılmadan önce iyice çırpılmalıdır. Çoğu zamanlarda, daha fazla kabartma tozu veya sodyum bikarbonat kullanılması, etkili ve ucuz telafi olarak görülebilir. 1 adet yumurta yerine 1 kaşık kabartma tozu kullanılabilir.

Tatlılar yerine çilekler ve meyveler iyi alternatiflerdir. Çikolata soslarının ve jölelerin birçoğu yumurta içermez.

Yumurta alerjisi kimlerde görülür?

Gıda maddesi alerjisi, genelde 2-3 aylıkken başlayıp genellikle 4-5 yaşlarında kaybolur. Bazılarında ileri yaşlara kadar devam eder. Yumurta alerjisinin gençlerde ve yetişkinlerde görülmesi nadirdir.

Gıda maddelerinin etiketlemesi:

Bazı gıda maddeleri, "yumurta kalıntıları içerebilir" (kan inneholde spor av egg) şeklinde etiketlenir. Bu, gıda maddesinin hazırlanmasında yumurtanın kullanıldığı anlamına gelmez, ama ürünün imalat esnasında yumurta kalıntıları ile teması olduğu anlamına gelir. Yumurta alerjili birçok kişi, çok az miktardaki yumurtaya tepki göstermez ve “kalıntıları içerebilir” etiketli ürünleri yiyebilir. Herkes, alerji uzmanına danışarak, alerjisinin ağırlık derecesini tespit etmeli, ve buna göre, kalıntı içeren ürünleri tüketip tüketemeyeceğini bilmelidir.

Bebeklerde sağlıklı beslenme nasıl olmalı?

Bebeklerde sağlıklı beslenme nasıl olmalı?

Altıncı ay sonrasında bebeklere anne sütü dışında gıdaların kapısı açılır. Bu dönemde çocuklarda çok belirgin olarak yetişkin gıdalarına özenme, ebeveynlerin yediği gıdayı tatma arzusu vardır ve onların yediklerini incelediği fark edilir. Bebeğin bu aylarda gösterdiği tepki, merak ve her şeyi ağzına götürme isteği ile ilişkilidir. Fakat bu tepki ağzına götürdüğü her şeyin yaşına uygun ve sindirebileceği gıdalar olduğu anlamına gelmez. Ek gıdalara başlanırken arada tattırmak yerine, doktorunuzun önerdiği şekilde düzenli öğün şeklinde üç gün kuralı ile başlanması uygundur. Böylece,  düzenli bir beslenme ile gıdalar saatinde ve yeterli miktarda verilmiş, ileride oluşacak abur cubur yeme alışkanlığının  önüne geçilmiş olur ve olası gıda alerjilerinin erken fark edilmesi sağlanır. Ek gıdaya geçişte katı kurallar olmamalı, beslenmenin şekli ve içeriği çocuğa, aileye ve yöreye göre hekim-aile işbirliği ile ayarlanmalıdır.

Çocuklarda iştahsızlık nedenleri ve çözümleri nelerdir?

Çocuklarda iştahsızlık nedenleri ve çözümleri nelerdir?

Çocuklarda ilk 2 yıl, gelişimin çok hızlı ilerlediği bir dönemdir. 2-5 yaş arasında ise büyüme ve gelişme biraz daha yavaşlar. Bu durum enerji ihtiyacını azaltacağından çocuklarda iştahsızlık yaşanabilir. Bunun dışında;

 

  • Anne sütünden biberon ve tamamlayıcı gıdalara geçiş dönemlerinde,
  • Yeni gıdaların denendiği dönemlerde,
  • Kendi başına beslenmeye geçiş dönemlerinde,
  • Diş çıkarma dönemlerinde çocuklarda iştahsızlık yaşanabilmektedir.

 

Üç haftadan uzun süren iştahsızlık durumunda altta yatan kronik enfeksiyon, gastroösefageal reflü, bazı metabolik rahatsızlıklar, alerjik tablolar ve psikolojik sebeplerin olup olmadığının araştırılması için çocuk doktorunuza muayene olmanız faydalı olacaktır.

Bebeğim İçin Ek Gıdaya Geçmeli Miyim?

Bebeğim İçin Ek Gıdaya Geçmeli Miyim?

Dördüncü aydan itibaren bebeğinizin enerji gereksinimi artacağından dolayı bebeğinize 4.  ve 6. aylar arasında yarı katı gıdalara başlamak idealdir. Ancak Dünya Sağlık Örgütü’nün önerisi kilo kaybı olmadan sağlıklı büyüyen bebekte 6. aya kadar sadece anne sütünün devam ettirilmesi şeklindedir. Bu dönemden sonra da bebeğinize olabildiğince anne sütü vermeye devam etmelisiniz. Ek gıdaya erken başlanması durumunda bebekte sindirim sistemi problemleri görülürken, geç başlanması halinde de büyüme ve gelişme gerilikleri ortaya çıkabilir.

Ancak ek gıdaya başlamak için doktorunuza danışmak en uygunudur.  Önemli olan bebeklerin ek gıdaları erken alması değil, vücut ve sindirim organlarının gelişimlerinin ek gıdayı kabul edebilecek seviyede olmasıdır. Bunu da çocuk doktorunuz,  ölçümleri, muayenesi ve  tecrübesi ile size bildirecektir.

Çocuğum Kreş Dönemine Hazır Mı?

Çocuğum Kreş Dönemine Hazır Mı?

3 yaş ve üzerindeki çocuklar, “Oyun Çağı” olarak bilinen döneme girerler. Oyun dönemindeki çocuklar çok fazla enerjiye sahiptirler. Yapılan araştırmalar, çocukların kreş veya anaokuluna gönderilmesinin çocuğun gelişiminde yararlı olduğunu ve kreşe göndermede en ideal dönemin 4 yaş olduğunu söylemektedir. Çocuğunuzun kreşe gitme kararını verirken, evde kardeşi olmayan çocuklar, kreşte yeni arkadaşlar bulur ve paylaşma, sorumluluk duygusu kazanabilirler. Hatta çekingen çocuklar, kreşe gittikten sosyalleşmeye başlar.

Ancak uyum sağlayamadığını bile bile çocuğunuzu kreş gitmeye zorlamayın. Çocuğunuzda; tuvalet eğitimi ile ilgili sorunların ortaya çıkması, okuldan soğuma, uyku problemleri, beslenme alışkanlıklarında bozulma, saldırganlık, iletişim bozuklukları gözlemliyorsanız, kreş yerine başka çözümler bulmanız gerekir.

Çocuğum Altını Islatmaya Başladı, Ne Yapmalıyım?

Çocuğum Altını Islatmaya Başladı,  Ne Yapmalıyım?

Çocuklarda gece ya da gündüz yineleyen şekilde idrar kaçırma sıklıkla rastlanan bir problemdir. İdrar kaçırmanın ilk tedavisi genellikle günlük alışkanlıkları değiştirmektir. Bunu yapmak için de çocuğa baskı kurmak, aşırı titizlik, suçlama ya da azarlama gibi davranışlardan kaçınmak, destekleyici olmak gerekir. Bunların yanı sıra;

  • Günün belirli saatlerinde ve geceleri alınan sıvı miktarının azaltılması,  
  • Yatağa girmeden tuvalete gitme,
  • Tuvalete ulaşımın kolaylaştırılması,
  • Her gün düzenli büyük abdest yaptırılması,  
  • Çocuğun tuvaletinin mutlaka oturaklı olması ve ayaklarının altına boyuna uygun bir basamak konması gibi önlemler alınabilir.

Yapılan önlemlerden fayda alınamıyorsa, bir uzmana görünerek alarm veya ilaç tedavisine başlayabilirsiniz. Daha önce idrar kontrolü varken sonradan idrar kaçırma şikayeti başladı ise altta yatan bir enfeksiyon ya da psikolojik problemler olabilir. Bu durumda tedavi şekli değişecektir.

Çocuğum Çok Hareketli, Acaba Hiperaktif Mi?

Çocuğum Çok Hareketli, Acaba Hiperaktif Mi?

Bana en çok sorulan sorulardan bir tanesi de çocuğum çok haraketli, acaba hiperaktif olabilir mi?

Hiperaktivitenin temel özelliği, kalıcı ve sürekli olan dikkat süresinin kısalığı, engellenmeye yönelik deneyim eksikliği nedeniyle davranışlarda ortaya çıkan ataklık ve huzursuzluktur. Hiperaktivitenin belirtileri arasında aşırı hareketlilik ve kıvranma, yerinde oturmada güçlük, çok konuşma, dikkatini sürdürmede güçlük, dikkatin kolay dağılması, sıklıkla bir şey kaybetme, sorulara birden atlayıp cevap verme, kuralları takip etmede güçlük, sessizce oynamada güçlük, oyunlarda sırasını beklemede güçlük, bir aktiviteden diğerine kayma, sıklıkla ne söylediğini bilememe bulunmaktadır.

Eğer çocuğunuz bu belirtileri gösteriyorsa bir uzmana görünmeniz gerekmektedir.

Hamilelik Döneminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hamilelik Döneminde Dikkat Edilmesi Gerekenler

Hamilelik sürecinde kimi zaman annenin, kimi zamanda bebeğin sağlığı açısından hayati önem taşıyan noktalar vardır.  Hamilelik döneminde;

  • Her gün açık ve temiz havada yorucu olmayan yürüyüş yapmanız,
  • Ani ve keskin hareketlerden ve ağır kaldırmaktan kaçınmanız,
  • Doğru beslenme, bol sıvı alımı ve egzersiz ile olası barsak tembelliğini engellemeniz,
  • Sağlıksız besinlerden uzak durmanız,
  • Uzun ve molasız yolculuklardan kaçınmanız,
  • Ağız ve diş bakımına özen göstermeniz,
  • Kontrollü kilo almanız,
  • Doktorunuz uygun görürse vitamin, mineral ve omega-3 takviyesi almanız,
  • Sigara, alkol ve diğer zararlı maddeleri kullanılmamanız,
  • Stres ile baş etme yöntemlerine gerektiğinde başvurmanız,
  • Sizi sıkmayan rahat kıyafetler tercih etmeniz,
  • Anormal olduğunu düşündüğünüz bir durumda doktorunuza başvurmanız önerilir.

Unutmayın; hamilelik süreci hakkında doğru bilgilere sahip olmak, hekiminizle işbirliği içinde olmak, kaygı düzeyinizi azaltıp keyifli bir gebelik geçirmenizi sağlayacaktır.

Sık Bademcik (tonsillit) Ailesel Midir?

Sık Bademcik (tonsillit) Ailesel Midir?

Oyun ve okul çağı çocukluk döneminde daha sık görülen bademcik enfeksiyonları (tonsillit) yaş ilerledikçe solunum yollarının genişlemesi, bademciklerin bağışıklık sistemindeki etkisini yitirmesi ve bağışıklık sisteminin güçlenmesiyle azalır.

Bağışıklık sistemindeki kişisel ve genetik farklılıklara bağlı bademcik enfeksiyonu sıklığı yaşla azalmayabilir. Bu durumda altta yatan;

  • Alerjik hastalıklar ve reflüyü (her iki sebep de boğazdaki dokunun bozulması ve mikropların buradaki koruma bariyerlerini aşarak kolayca enfeksiyona yol açabilmesine neden olur),
  • A grubu beta hemolitik streptokok taşıyıcılığı olan aile bireyleri olasılığını,
  • Periyodik ateş sebeplerinden olan ve ailesel yatkınlıkla giden PFAPA sendromunu akla getirmek gerekir.

Her ne kadar çok sık karşılaşılan bir durum olsa da tedavi edilmediğinde özellikle bakteriyel enfeksiyon kaynaklı bademcik iltihabı kalp, eklem ve böbreklerde hasara neden olabilir.

Geniz Eti İşitme Kaybı Yapar Mı?

Geniz Eti İşitme Kaybı Yapar Mı?

Geniz eti, burun boşluğunun arkasındaki doku kütlesine verilen isimdir. Çoğu zaman ihmal edilen geniz eti problemi çocuklarda davranış bozukluğundan işitme kaybına kadar birçok soruna neden olabilir.

Geniz eti büyümesi, orta kulağı havalandıran östaki kanalının fonksiyon görmemesine ve sonucunda orta kulak boşluğunda hapsolmuş havanın emilerek kulak zarının çökmesine neden olabilmektedir. Kulak zarının çökmesiyle bir sıvı oluşur ve bu sıvı işitme kaybına neden olur.  Eğer çocuğunuz geniz eti sıkıntısı yaşıyorsa geç kalmadan hekiminize başvurun.

Kardeş Kıskançlığı Önlenebilir Mi?

Kardeş Kıskançlığı Önlenebilir Mi?

Çocuklarda kardeş kıskançlığı, küçük yaşlarda kardeş sahibi olmayla kendisini gösteren bir duygudur. Çocuğunuzda kardeş kıskançlığını önlemek için;

  • Çocuğunuzu asla kardeşi ile kıyaslamayın.
  • Kavga ve çekişme durumlarında ayırın, mola verdirin. Sakinleşmelerini bekleyin.
  • Paylaşılamayan eşya ya da oyuncak için adil bir plan yaparak uymalarını sağlayın.
  • Olumlu davranışları pekiştirip ödüllendirin. Sık sık sevginizi dile getirin.
  • Kardeşin bakımında çocuktan yardım ve katkı isteyin.
  • Kardeş gelmeden önceki davranışları ve çocuğa ilgiyi aynen devam ettirin.
  • Çocuğa gereksiz yere, ‘kardeşini kıskanmamalısın’ gibi sözler söylemeyin.
  • Çocuğunuzla ilgili övgü dolu sözleri kendisinin de duyacağı şekilde başkalarına söyleyin.

Çocuklarda Bağışıklığı Güçlendiren Yöntemler Nelerdir?

Çocuklarda Bağışıklığı Güçlendiren Yöntemler Nelerdir?

3 yöntemle çocuğunuzun bağışıklığı güçlensin.

Çocuklarda bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi aslında o kadar da zor değil

Üç maddede ipuçları sıralayalım:

  • Erken saatte (en geç saat 22.00), ışıksız ortamda, en az 8-10 saat uyumak ve uyumadan önce sakin aktivitelerde bulunmak (kitap okumak, resim yapmak, vb), en az bir saat önce ekrandan uzak durmak listemizin başında geliyor. Vücut tamiri, bazı bağışıklık hücrelerin çalışması, büyüme hormonu salgılanması ve kanser hücrelerinin yok edilmesi bu şart yerine getirildiğinde daha güçlü oluyor.
  • Stresten uzak olmak, aile bireyleri ve arkadaş ortamında keyifli vakit geçirmek bağışıklığı güçlendiren çok önemli etkenler. Bunun için ebeveynlerin kendi aralarında huzurlu olması, çocukları ile verimli paylaşımlarda bulunmaları, çocukların bilgisayarda geçirdikleri saatlerin azaltılıp sokakta geçirdikleri saatlerin artırılması, spor ve sanat aktiviteleri yapmaları yardımcı olacaktır.
  • Farklı besin değerlerinden oluşan ve hazır gıdalardan uzak bir beslenme şekli, yeterli sıvı alımı da oldukça önemli.

 

Tüm bunları çocuklarımızdan isterken, kendimizin de onlara örnek olduğumuzu aklımızdan çıkarmayalım. Sağlıklı günler diliyorum.

Covid19 Aşısı Sonrası Ne Yapmalı, Ne Yapmamalı?

Covid19 Aşısı Sonrası Ne Yapmalı, Ne Yapmamalı?

Covid19 aşısı sonrası ne yapmalı, ne yapmamalı?

Korona aşıları hem bizi hem başkalarını hastalıktan koruyabilir ve çok sayıda hayatı kurtarabilir. Aşılar hastalıkları önleyebilir veya daha hafif seyretmelerini sağlayabilir. Aşı sonrası dikkat etmemiz gereken bazı durumları şöyle karşılaştıralım:

Yapmalı:

-Aşının hastalığı önemli oranda önlediği bilinmektedir fakat bulaşmayı ne kadar ve ne süreyle önlediği zaman içinde ortaya çıkacaktır. Aşı olanlar ve hastalığı geçirenler de maske, mesafe ve hijyen kurallarına mutlaka uymaya devam etmelidir.

-COVID-19 aşısı olan kişiler isterlerse aşı sonrasında banyo yapılabilir.

-Aşı olan kişi rutin beslenme alışkanlıklarını devam ettirebilir.

-Aşı sonrası ateş, halsizlik, kas ağrısı gibi durumlar olması durumunda bol sıvı alınması, istirahat edilmesi uygun olur. Bu durumda ateş düşürücü alınabilir.

Yapmamalı:

-Aşının pıhtılaşma yapması olasılığına karşı kan sulandırıcı olarak adlandırılan ilaçların kullanılması rutin olarak önerilmemektedir.

-Ağrı kesicilerin aşının etkinliğini nasıl etkileyeceği bilinmediği için önceden bu ilaçların kullanılması önerilmez.

Kedi Alerjisi Tedavi Edilebilir mi?

Kedi Alerjisi Tedavi Edilebilir mi?

Kedi alerjisi tedavi edilebilir mi?

 

. Kedi alerjisinin en etkili tedavi yöntemi kediyle olan temasın kesilmesi ve yaşam alanında kedinin bulunmamasıdır.

. Çoğu zaman evcil hayvan sahipleri kedilerinden ayrılmak istemezler. Bu durumda ise evin ve yatağın çok iyi temizlenmesi, antialerjik yastık ve yatak ürünlerinin kullanılması önerilir.

. Bunun yanı sıra kedinizin haftada en az 2 kere yıkanması barındırdığı alerjen miktarında belirgin bir azalmaya neden olur.

. Bir başka tedavi yöntemi de 3-5 yıl sürebilecek alerji aşılarının uygulanmasıdır. Alerji aşıları etkisini 6-12 ay içerisinde göstermektedir. Bir yılın sonunda belirgin bir iyileşme görülmezse tedavi bırakılabilir.

Emzirme Döneminde Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Emzirme Döneminde Beslenme Nasıl Olmalıdır?

Emzirme döneminde beslenme nasıl olmalıdır?

 

Anne bu dönemde hem kendi vücudundaki besin öğelerini dengede tutmak hem de salgıladığı sütün karşılığı olan enerji, protein, vitamin ve minerallerin alımı için sağlıklı ve dengeli bir beslenme alışkanlığı edinmelidir. Bu dengenin bozulması annenin kendi depolarını harcamasına ve zamanla süt miktarının azalmasına neden olur. Emzirme dönemindeki bir anne

 

  • Günde en az 8-12 bardak sıvı almalıdır.
  • Suyun yanı sıra süt ve taze sıkılmış meyve suları tercih edilmelidir.
  • Soğan, sarımsak, brokoli, kabak, karnabahar, acı baharatlar veya kuru baklagiller, anne sütünün tadını değiştirebilir.
  • Sucuk, sosis gibi işlenmiş etler yerine besin değeri yüksek sebze ve meyveler bolca tüketilmelidir.
  • Demir eksikliğinin önüne geçmek için yeşil yapraklı sebzelerle et tüketilmeli, yumurta, kuruyemiş ve kuru meyvelere ağırlık verilmelidir.
  • Çay ve kahve gibi kafein içeren içeceklerden de uzak durulmalıdır.

Çocuklarda Koronavirüs Belirtileri Nelerdir?

 Çocuklarda Koronavirüs Belirtileri Nelerdir?

. Özellikle mevsim geçişlerinde sık karşılaştığımız nezle, grip ve alerji gibi hastalıkların belirtilerinin covid-19 virüsünün belirtileriyle benzerlik göstermesi ailelerin endişeye kapılmasına neden olmaktadır.

. Korona virüsü, çocuklarda da tıpkı yetişkinlerdeki gibi öksürük, ateş, kas ağrısı, halsizlik, boğaz ağrısı şeklinde görülmektedir. Bunun yanı sıra iştahsızlık, burun akıntısı, karın ağrısı, çarpıntı, göğüs ağrısı, bulantı kusma, ürtiker benzeri deri döküntüleri de görülebilmektedir.

.  Koku ve tat kaybı ise hastalığın ilerleyen aşamalarında görülmektedir.

. Bu belirtiler görüldüğünde ailelerin paniğe kapılmadan belirtileri takip etmeleri ve özellikle de nefes darlığı, hızlı hızlı nefes alıp verme ya da nefes alırken zorlanma gibi belirtiler görüldüğünde en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir.

Çocuğun Zeka Gelişimini Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Çocuğun Zeka Gelişimini Etkileyen Faktörler Nelerdir?

Yapılan çalışmalar çocukların zeka gelişiminde genetik faktörler kadar beslenme, anne ve babanın tutum ve davranışlarının da etkili olduğunu göstermektedir.

 

  • Gebelik öncesi ve gebelik süresince sağlıklı beslenmek, gerekli vitamin ve minerallerin alınması,
  • Çocuğun sağlıklı beslenmesi, enfeksiyonlardan uzak durması, uygun çevresel koşullarda yaşaması zeka gelişiminde etkili olan bir diğer faktördür.
  • Omega-3 ve Omega-6 yönünden zengin olan balık, ceviz, yumurta, zeytin ve zeytin yağına beslenmede ağırlık verilmesi.
  • Oyuncak seçimi zeka gelişiminde önemli bir yere sahip ancak çocuğunuzu oyuncak seçimi konusunda özgür bırakın. Evdeki eşyaları keşfetmek, iki objeyi üst üste koymak iyi bir zihinsel antrenman olacaktır.
  • 2 yaşından önce telefon, tablet ve TV kullanımı zeka üzerinde köreltici etkiye sahiptir. Doğayı, hayvanları dokunarak öğrenmesi daha etkili olacaktır.
  • Zeka gelişiminde en önemli etken de çocuğunuza göstereceğiniz koşulsuz sevginiz. Ona sevginizi göstermekte bonkör olun.

Çocuklarda iştahsızlık nedenleri nelerdir?

Çocuklarda iştahsızlık nedenleri nelerdir?

Çocuklarda ilk 2 yıl, gelişimin çok hızlı ilerlediği bir dönemdir. 2-5 yaş arasında ise büyüme ve gelişme biraz daha yavaşlar. Bu durum enerji ihtiyacını azaltacağından çocuklarda iştahsızlık yaşanabilir. Bunun dışında;

 

  • Anne sütünden biberon ve tamamlayıcı gıdalara geçiş dönemlerinde,
  • Yeni gıdaların denendiği dönemlerde,
  • Kendi başına beslenmeye geçiş dönemlerinde,
  • Diş çıkarma dönemlerinde çocuklarda iştahsızlık yaşanabilmektedir.

 

Üç haftadan uzun süren iştahsızlık durumunda altta yatan kronik enfeksiyon, gastroösefageal reflü, bazı metabolik rahatsızlıklar, alerjik tablolar ve psikolojik sebeplerin olup olmadığının araştırılması için çocuk doktorunuza muayene olmanız faydalı olacaktır.

Bebeklerde mukuslu gayta sebepleri nelerdir?

Bebeklerde mukuslu gayta sebepleri nelerdir?

 

  • Bebekler hızlı gelişim gösteren ve sürekli olarak büyüme/adaptasyon halinde olan canlılardır. Hızlı değişkenlik gösterdikleri için bir günleri diğer günlerini tutmaz. Bu değişkenliklere göre kakaları da değişebilir. İşte mukuslu kaka da bebeğin kakasının türlerinden bir tanesidir.

 

  • Mukuslu kaka, ailelerde sıklıkla endişe yaratan bir durum olmakla ve akla öncelikle gıda alerjisi ihtimalini getirmekle beraber, sebep laktoz intoleransı, diş çıkarma döneminde artan salya, bağırsak enfeksiyonları, vb diğer sebepler olabilir. Yaşı daha büyük çocuklarda ise çölyak hastalığı (gluten enteropatisi), kronik enflamatuvar bağırsak hastalıkları, kistik fibrozis diğer önemli sebepler arasındadır. Eğer bebeğin beslenmesi, kilo alımı, huzuru yolunda ise çoğu zaman sebebin ne olduğu önemli olmayabilir.

 

  • Gıda alerjisine bağlı mukuslu gayta şüphesi olması durumunda, annenin ve bebeğin gıda eliminasyonu (diyetten sorumlu gıdanın çıkarılması) yapması gerekebilir. Ancak çoğu zaman bilinçsizce yapılan katı ve çoklu gıda diyetlerinin bebeğin ve annenin sağlığını olumsuz yönde etkileyeceği unutulmamalıdır.

 

  • Doğru tanı ve tedavi için mutlaka alerji ve klinik immünoloji uzmanına danışın!